Ara
SERGİLER
ANKA KUŞU MİSALİ BİR İLÇE: LİCE
ANKA KUŞU MİSALİ BİR İLÇE: LİCE

Lice’nin derinlere uzanan tarihi, birçok anlamda zenginlik, güzellik kadar, yerle yeksan eden felaketler de getirmiş. İlçe her seferinde Anka kuşu gibi küllerinden yeniden doğmanın yolunu bulmuş.

Lice’nin kaderinde en köklü değişimi yaratan 1975 yılındaki deprem olmuştu; öncesini ve sonrasını Eski ve Yeni Lice olarak ikiye ayırdı. Liceli tarih öğretmeni Süreyya Işık, topraklarının geçmişinde dolaştırıyor, ilçenin bugününe dünüyle birlikte bakıyor.

Lice’nin uzun tarihinde milat niteliği taşıyan olaylardan biri 1975’teki deprem. Fotoğraf depremden sonra kurulan Yeni Lice’yi gösteriyor. (Fotoğraf: Mehmet Mercan, 1976, DKVD Diyarbakır Kent Arşivi)
Lice’nin uzun tarihinde milat niteliği taşıyan olaylardan biri 1975’teki deprem. Fotoğraf depremden sonra kurulan Yeni Lice’yi gösteriyor. (Fotoğraf: Mehmet Mercan, 1976, DKVD Diyarbakır Kent Arşivi)
Güneydoğu Anadolu ile Doğu Anadolu bölgelerinin birleştiği yerde, dağların kuşattığı bir ilçe Lice. (Fotoğraf: Şevket Beysanoğlu Koleksiyonu, DKVD Diyarbakır Kent Arşivi)
Güneydoğu Anadolu ile Doğu Anadolu bölgelerinin birleştiği yerde, dağların kuşattığı bir ilçe Lice. (Fotoğraf: Şevket Beysanoğlu Koleksiyonu, DKVD Diyarbakır Kent Arşivi)

Kaderin ve kederin kol kola gezdiği Lice’yi bir Liceli olarak anlatmak sanıldığı kadar kolay değil. Hele ki tarihiniz Eski Lice ve Yeni Lice olarak ikiye bölünmüşse… Kadim ilçemiz Lice, her türlü rengi içinde barındıran, geçmişten günümüze birçok kültür ve medeniyete ev sahipliği yapan, hoşgörünün ve kardeşlik bağlarının öne çıktığı cömert bir coğrafyadır. Ben de tarihçi kimliğimle memleketim Lice’yi sosyal tarih perspektifiyle anlatmaya çalışacağım.

Tarihi MÖ 7000’lere dayanan ve Diyarbakır’ın 17 ilçesinden biri olan Lice’nin, Güneydoğu Toroslar’ın güney eteğindeki topraklarının bir bölümü Güneydoğu Anadolu Bölgesi, büyük bir bölümü ise Doğu Anadolu Bölgesi içerisinde yer alır. Doğusunda Kulp, güneydoğusunda Silvan, güneyinde Hazro, güneybatısında Kocaköy, batısında Hani, kuzey ve kuzeybatısında ise Bingöl ili ve Genç ilçesi bulunur. Koz, Cirbir, Lis, Adem, Kuç, Şağur, Mizak, Bebek, Ashab-ı Kehf, Zırıht, Cun, Piraziz, Nerib, Dakyanus ve Derhezan dağları ile ilçe dört dağ kuşağı tarafından çevrilidir. 6 Eylül 1975 günü yaşanan depremin ardından dağ eteğinden ovaya taşındığı için 1975 yılına kadar yaşamın sürdüğü bölüm Eski Lice, bu tarihten sonra taşınan kısım ise Lice merkez olarak adlandırılır.

Köklü bir geçmişe sahip olan ve nice medeniyete şahitlik eden Lice’nin adı ilk kez Asur kaynaklarında Şirişa olarak anılır. Tarihine ait ilk bilgilerse Hurri-Mitannilere dayanıyor. Hurri-Mitannilere son veren Asur egemenliği uzun sürdü. Asurluların zayıflaması üzerine yerel prenslikler olan Nerbi (Nirbi) ve Kelhiler bir dönem kendi topraklarında söz sahibi oldular. Daha sonra bölgede sırayla Med, Pers, Makedon, Part ve Roma imparatorlukları varlık gösterdi. Halife Hz. Ömer döneminde İyaz bin Ganem komutasındaki İslam orduları Lice Atak bölgesini fethetti. Arap-İslam dönemi Emevîler ve Abbasîlere kadar sürdü. Akabinde Büyük Selçuklu Devleti, Ahlatşahlar, Artuklular, İlhanlılar, Eyyubîler, Timur Devleti, Akkoyunlular, Safevî Devleti ve son olarak da Osmanlılar hüküm sürdü.

Kökeni Orta Çağ’a dayanan ve eski merkezi Atak (Entak) olan Lice Atak Zırkî Beyliği, Osmanlı Devleti’nin 1514 Çaldıran Savaşı’ndan sonra bölgede hâkimiyet kurması üzerine, Ekrad (Kürtler) sancakları olarak tanzim edilen “yurtluk-ocaklık” sancak statüsü ile Diyarbekir Beylerbeyliği’ne bağlandı. Atak Zırkî Beyi Ahmet bin Mir Muhammed (Vakıf Ahmet Bey), Atak Kalesi ve civarının artan nüfusu bir süre sonra karşılayamaması gibi muhtelif sebepten dolayı, yine Atak bölgesinde yer alan, suyu bol ve gelişmeye müsait bir yer olan Lice’yi imar etti; civar bölgelerden getirdiği halkı buraya yerleştirdi.

Lice Atak Zırkî Beyliği’nin eski merkezi, geçmişi Orta Çağ’a uzanan Atak’tı. Melik Adil Camii’nin bu fotoğrafı Şevket Beysanoğlu Koleksiyonu’ndan. (DKVD Diyarbakır Kent Arşivi)
Lice Atak Zırkî Beyliği’nin eski merkezi, geçmişi Orta Çağ’a uzanan Atak’tı. Melik Adil Camii’nin bu fotoğrafı Şevket Beysanoğlu Koleksiyonu’ndan. (DKVD Diyarbakır Kent Arşivi)
Lice beylerine ait olan ve Süryani taş ustaları tarafından yapılan soldaki konak, büyüklüğü ve ihtişamından dolayı bölgede Mehmet Bey Sarayı (Sara Mihemed Begê) olarak anılagelmiş. Konak Lice depreminde tamamen yıkıldı. Lice beylerinden Memduh Bey’e (Süreyya Işık’ın dedesi) ait olan sağdaki konağın bir kısmı 1975 Lice depremi sırasında PTT binası olarak kullanılıyordu. Posta memuru Teyfur Evsen depremi tüm ülkeye duyurarak son anonsunu buradan yaptı ve yıkılan binada kendisi de hayatını kaybetti.
Lice beylerine ait olan ve Süryani taş ustaları tarafından yapılan soldaki konak, büyüklüğü ve ihtişamından dolayı bölgede Mehmet Bey Sarayı (Sara Mihemed Begê) olarak anılagelmiş. Konak Lice depreminde tamamen yıkıldı. Lice beylerinden Memduh Bey’e (Süreyya Işık’ın dedesi) ait olan sağdaki konağın bir kısmı 1975 Lice depremi sırasında PTT binası olarak kullanılıyordu. Posta memuru Teyfur Evsen depremi tüm ülkeye duyurarak son anonsunu buradan yaptı ve yıkılan binada kendisi de hayatını kaybetti.

Lice’nin bugünkü yerinde kurulmasını sağlayan Atak Zırkî Beyi Ahmet bin Mir Muhammed, bütün mal varlığını Vakf-ı Mescit ve Medrese-i Zaviye-i Ahmet Bey çatısında birleştirerek bu bölgede toplum yararına kullanmıştı. Bu nedenle halk arasında kendisi Vakıf Ahmet Bey olarak anılagelmiş. Kürt tarihinin başucu kaynağı olan Şerefname’ye göre Ahmet bin Mir Muhammed (Vakıf Ahmet Bey) Şeyh Hasan Ezraki’nin (Zerraki) torunlarından. Şeyh Hasan Ezraki ise yine Şerefname’ye göre Şam’dan gelip Mardin’e, Artuklular döneminde de Lice Atak bölgesine yerleşmiş. Mezarı bugün Lice’nin Derhust (Dibek) köyünde bulunuyor.

Şiro (Şirişa) Suyu’nun hemen eteğinde, Camikebir Mahallesi merkez olmak üzere on iki mahalle ile Vakıf Ahmet Bey Camii etrafında toplanan Lice için 1975 yılındaki deprem bir dönüm noktası oldu. Camisi, medresesi, zaviyesi, hamamı, tarihî çeşmeleri, kiliseleri, kademeli üst üste kurulmuş evleri ve bölgede nam salan Mehmet Bey Sarayı (Sara Mihemed Begê) yerle yeksan oldu, büyük kayıplar verildi. Böylelikle bir devir kapanarak harabelerin yer aldığı bölge Eski Lice olarak tarihe geçti.

Depremin hemen ardından Lice, aynı mahalle isimleriyle (Camikebir, Çarşı, Delvan, Kali, Karahasan, Kelvan, Körtük, Molla, Müminağa, Şaar, Yenişehir ve Muradiye-Hıncıs) aşağı ovaya taşındı. Günümüzde bu 12 mahalleye Yeşilburç (Dercimt) de eklenmiş durumda.

1975 yılında yaşanan depremin ardından yerleşim ovaya, Yeni Lice’ye taşındı. Bölgeyi bir yıl sonra Mehmet Mercan fotoğraflamış. (DKVD Diyarbakır Kent Arşivi)
1975 yılında yaşanan depremin ardından yerleşim ovaya, Yeni Lice’ye taşındı. Bölgeyi bir yıl sonra Mehmet Mercan fotoğraflamış. (DKVD Diyarbakır Kent Arşivi)
Lice’ye bakan tepedeki kalıntılar bir Ermeni kilisesine ait. (Fotoğraf: George Aghjayan, 2013, Huşamadyan)
Lice’ye bakan tepedeki kalıntılar bir Ermeni kilisesine ait. (Fotoğraf: George Aghjayan, 2013, Huşamadyan)

Diğer bölgelerin aksine Lice’de aşiret ve aşiretçilik yoktur. Lice, kabile şeklinde büyük ailelerden oluşur. Her büyük aile kendine has lakabıyla anılır. Kürt nüfus ağırlıklı olsa da geçmişte Ermeni, Ortodoks Süryani, Türkmen ve Arap nüfusu da bu bölgede hoşgörü içinde yaşadı. Bugün de Sinê (Oyuklu) köyünde Arapça konuşan yerleşik aileler mevcut.

Cum, Fum, Sarnıs ise Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı bölgeler olmuş. Lice’de Müslüman halk çiftçilik ve hayvancılık ile uğraşırken, Ermeniler ise demircilik, kalaycılık, dokumacılık, yemenicilik, palancılık, dericilik ve çömlekçilik (Herbakne köyü) gibi birtakım zanaat dallarını icra etmişler. Aynı zamanda bu zanaatlar Ermeni ustalardan Müslüman halka usta-çırak ilişkisi içerisinde aktarılmış.

Yukarı Mezopotamya coğrafyasında yer alan Lice’nin, tarihî bir ticaret güzergâhında bulunması ona ayrı bir stratejik önem kazandırmış. Dağlık bir bölge olması ve tarıma elverişli arazilerin az olması nedeniyle ilçe halkı geçim kaynağı olarak “mekkârecilik” adı verilen, at ve katır gibi yük hayvanlarıyla mal taşımacılığı da yapmışlar. Mekkâreciler, Lice’den çıkıp kaçak yollardan Bıne Hatê (Bınhet) olarak adlandırılan Suriye-Halep-Şam ve İran sınır bölgelerini aşarak başta ipek olmak üzere, çeşitli kumaşlar, tülbent, yorgan yüzü (atlas), sigara kâğıdı, duvar halıları, şal, kına, takı ve süs eşyaları gibi ihtiyaç malzemeleri getirerek ticaretini yapıyorlardı. Ölüm pahasına yapılan bu zorlu ticaret Licelilere haklı bir ün kazandırmış, mekkâreciler ve kaçakçılar, Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde Suvarê Lici (Lice Süvarileri) olarak adlandırılmıştı.

Diyarbakırlı ünlü şair rahmetli İhsan Fikret Biçici’nin şiirinde dile getirdiği şu dizeler belki de en çok Lice’ye yakışır: “Kötü tanıtmış o da felektir / Feleğin çarkını bozanlardanız”

Lice’nin tarihinde üç kırılma noktası yaşandı. Bu olaylardan biri 1925 Şeyh Sait İsyanı, ikincisi 1975 Lice depremi ve son olarak da 1993 yılında köylerin boşaltılması ve zorunlu göç…

Lice, 1925 Şeyh Sait İsyanı’nda aktif rol oynadı. Diyarbakır cephesinin doğu kanadını komuta eden Liceli Hakkı Bey’in yanı sıra amcası Hüseyin Bey ve ilçenin ileri gelenleri bu isyana atlı süvarileri ile katıldı. Bu kapsamda yakılıp yıkılan Lice ilk darbelerinden birini aldı, Hakkı Bey ve amcası Hüseyin Bey (Işık ailesi) ile birlikte ilçe ileri gelenlerinden Lice Müftüsü Abdülhamit Efendi ve oğlu Sait Efendi (Atak ailesi) Şark İstiklâl Mahkemesi’nde yargılanarak idam edildiler. Hakkı Bey Harput’ta (Elazığ), Hüseyin Bey Diyarbakır Dağkapı Meydanı’nda, Müftü Abdülhamit ve oğlu Lice’de idam edildi; Ali Ağa (Özyıldız ailesi) ise Lice’de öldürüldü. İsyan sonrası Lice Beyleri (Işık ailesi) Kayseri, Konya ve İstanbul’a sürgüne gönderildiler ve ancak 1950’de Demokrat Parti döneminde çıkan afla Lice’ye dönebildiler. Ünlü Kürt ozanı Cegerxwîn “Şehnama Şehîdan” adlı eserinde 32 yaşında idam edilen Hakkı Bey ve Lice ile ilgili şu dizelere yer verdi:

Ey Liceli Hakkı Bey yerinden kalk
Şahinlerin diyarında şimdi leylekler ötüyor
Memleketinizde aslan kalmadı
Şimdi baykuşları avlama zamanı
¹

Lice için ikinci kırılma noktası olan 1975 Lice depreminde 2.384 kişi yaşamını yitirdi, ilçe merkezi yerle bir oldu. Üçüncü kırılma ise 1993’te Tuğgeneral Bahtiyar Aydın suikastı üzerine Lice merkez ve köylerinin boşaltılması ve zorunlu göç ile oldu. Bu dönemde can ve mal kayıplarının yanı sıra ilçenin demografik ve toplumsal yapısında ciddi değişimler yaşandı.

Arka arkaya büyük acılar yaşayan Lice, her seferinde Anka kuşu misali küllerinden yeniden doğdu. Bugün hâlâ varoluş mücadelesi veren ilçe, kendine has gelenek ve görenekleriyle yaşamını sürdürmeye çalışıyor.

¹ “Licî rabe, ji cî rabe Heqî Beg / Li şûnbazan dixwînin hacî legleg / Welatê we xela rakir li şeran / Niha seyd e ji bo kundê şikêran”
Hakkı Bey’in kardeşi, Süreyya Işık’ın dedesi Memduh Bey (solda) isyan sırasında Şark İstiklal Mahkemesi’nde yargılanarak idama mahkûm edildi. Teslim olmadı ve af çıkana kadar kaçak yaşadı. Sağdaki fotoğrafta ise idam edilen Hakkı Bey’in çocukları Enver Bey ve Süleyman Bey var. (Süreyya Işık arşivi)
Hakkı Bey’in kardeşi, Süreyya Işık’ın dedesi Memduh Bey (solda) isyan sırasında Şark İstiklal Mahkemesi’nde yargılanarak idama mahkûm edildi. Teslim olmadı ve af çıkana kadar kaçak yaşadı. Sağdaki fotoğrafta ise idam edilen Hakkı Bey’in çocukları Enver Bey ve Süleyman Bey var. (Süreyya Işık arşivi)

Farklı uygarlıkların izlerini taşıyan Lice, kültürel mirasının yanı sıra doğal güzellikleriyle de kendine hayran bırakır. Bu coğrafyada inanç, doğa ve kültür turizmi açısından önemli tarihî mekânlar bulunur. Vakıf Ahmet Bey Camii, Atak Kalesi, Atak Minaresi (Melik Adil Camii), Atak Köprüsü, Ak Manastır, Ashâb-ı Kehf Mağarası, Bırkleyn Mağaraları, Çeper Kalesi (Zülkarneyn) ve Çeper Hanı, Sinê (Oyuklu) Köyü Ziyareti ve Derhust (Dibek) Köyü Şeyh Hasan Ezraki (Zerraki) Ziyareti önemli gezi duraklarının başında yer alır.

Geçmişte Asur ticaret kolonilerinin önemli bir istasyonu olan Bırkleyn Mağaraları, Korha (Abalı) Dağları’nın yakınında ve Dicle Nehri’nin ikinci kolunu oluşturan Bırkleyn Çayı üzerinde yer alır. Stel ve kitabeleri, astım ve nefes darlığına iyi geldiği öne sürülen mağaraları ve buz gibi suyuyla, hem tarihî hem de turistik bir uğrak yeridir.

Bırkleyn Mağaraları Asurlular döneminden itibaren ticaret hattının önemli bir durağıydı. (Soldaki fotoğraf: Nevin Soyukaya, 2014, DKVD Diyarbakır Kent Arşivi. Sağdaki fotoğraf: Serap Aşılı, 2015, Diyarbakır Valiliği Arşivi)
Bırkleyn Mağaraları Asurlular döneminden itibaren ticaret hattının önemli bir durağıydı. (Soldaki fotoğraf: Nevin Soyukaya, 2014, DKVD Diyarbakır Kent Arşivi. Sağdaki fotoğraf: Serap Aşılı, 2015, Diyarbakır Valiliği Arşivi)
Dakyanus Harabeleri, yöredeki Helenistik ve Roma dönemlerine ışık tutan kalıntılar. 1970’lerde çekilen fotoğraf Şevket Beysanoğlu Koleksiyonu’ndan. (DKVD Diyarbakır Kent Arşivi)
Dakyanus Harabeleri, yöredeki Helenistik ve Roma dönemlerine ışık tutan kalıntılar. 1970’lerde çekilen fotoğraf Şevket Beysanoğlu Koleksiyonu’ndan. (DKVD Diyarbakır Kent Arşivi)

Lice’ye 18 kilometre mesafede yer alan ve Dakyanus’un sarayının da içinde yer aldığı 1100 metre rakımlı Dakyanus Harabeleri, Fis/Efsus mevkiinde yer alır. Helenistik ve Roma dönemlerine ait görülmesi gereken tarihî duraklardan biridir.

Lice’nin en eski yerleşim yeri olan Atak/Entak bölgesindeki Atak Kalesi, Atak Köprüsü, Melik Adil Camii harabesi ve Sahabe Mezarları da Lice’ye gelince görülmesi gereken tarihî mekânlardandır.

Bölgenin sıkça ziyaret edilen yerlerinden Çeper Köyü’ndeki hanın 4. Murad döneminde yapıldığı düşünülüyor. (Fotoğraf: DKVD Diyarbakır Kent Arşivi)
Bölgenin sıkça ziyaret edilen yerlerinden Çeper Köyü’ndeki hanın 4. Murad döneminde yapıldığı düşünülüyor. (Fotoğraf: DKVD Diyarbakır Kent Arşivi)

Diyarbakır-Lice-Genç istikametinde yer alan Çeper Köyü, Çeper Kalesi (Zülkarneyn) ve ayrıca Çeper Hanı da görülesi yerlerdendir. Bu iki yapı da tarihî ticaret yolu üzerinde bulunduğundan bölge için önemli stratejik noktalardan sayılır. İskender-i Zülkarneyn’in (Büyük İskender) doğu seferi sırasında Çeper Kalesi’ni kullandığı, yakındaki Çeper Hanı’nın (kervansaray) ise 4. Murad döneminde yapıldığı söylenir.

Eski Lice bölgesinde yer alan Vakıf Ahmet Bey Camii, bizzat Lice Atak Zırkî Beyi Vakıf Ahmet Bey tarafından yaptırılmış. Daha önce andığımız Vakıf Ahmet Bey, 1529 yılında Diyarbakır Ulu Camii’nin Şafiler bölümünü yaptırmasının ardından 1540’ta Lice’de Şiro (Şirişa) Şelalesi’nin aktığı dere üzerine kemer attırarak kendi adıyla anılan bu camiyi inşa ettirmiş. Bu cami ve medresede birçok alim yetişmiş, dönemin önde gelen isimleri burada görev yapmış. Bunlardan biri de Zazaca Mevlid-i Şerif’in yazarı Molla Ahmedê Xasî’dir. 1975 Lice depreminde hasar gören bu tarihî cami, 2021 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü ile Lice Kaymakamlığı ve Lice Belediye Başkanlığı tarafından restore edilerek turizme kazandırıldı.

Lice Atak Zırkî Beyi Vakıf Ahmet Bey tarafından 1540’ta yaptırılan Vakıf Ahmet Bey Camii, Lice depreminde hasar görmüştü. 2021 yılında Vakıflar Bölge Müdürlüğü, Lice Kaymakamlığı ve Lice Belediye Başkanlığı tarafından restore edildi. (Fotoğraf: Şeyhmus Aytek)
Lice Atak Zırkî Beyi Vakıf Ahmet Bey tarafından 1540’ta yaptırılan Vakıf Ahmet Bey Camii, Lice depreminde hasar görmüştü. 2021 yılında Vakıflar Bölge Müdürlüğü, Lice Kaymakamlığı ve Lice Belediye Başkanlığı tarafından restore edildi. (Fotoğraf: Şeyhmus Aytek)
Ashâb-ı Kehf Mağarası’nın her mevsim ziyaretçisi oluyorsa da Diriliş-Uyanış Günü olarak geçen 28 Mayıs’ta edilen duaların, kesilen kurbanların sayısı artıyor. (Fotoğraf: Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Arşivi)
Ashâb-ı Kehf Mağarası’nın her mevsim ziyaretçisi oluyorsa da Diriliş-Uyanış Günü olarak geçen 28 Mayıs’ta edilen duaların, kesilen kurbanların sayısı artıyor. (Fotoğraf: Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Arşivi)

Sahip olduğu hoşgörü iklimiyle her renge ve inanca saygılı olan Lice, aynı zamanda itikadı yüksek bir ilçedir. Lice’ye hâkim üç tepe üzerinde sıralı türbe ve yatırların ilçeyi koruduğu inancı mevcuttur. Çocuğu olmayanlar Şeyh Tangur’a, ruhsal sıkıntıları olanlar Şeyh Abdullah’a, çeşitli dilekleri olanlar geyiklerle konuştuğu rivayet edilen geyik çobanı Şeyh Bilal’e ait türbe ve yatırları ziyaret eder.

Yeri gelmişken çocukluk hatıralarımda her yıl 21 Mart’ta güneşin batması ve karanlığın basmasıyla birlikte, tüm ilçe halkı gözlerini bu türbe ve yatırların yer aldığı üç tepenin yanı sıra Cum, Fum, Kâş, Kevrâ Kelê, Kevrâ Teyrân gibi noktalara diker, heyecanla gençlerin Newroz ateşini yakmasını beklerdi. Ateşleri bir işaret olarak gören her mahalle halaylar eşliğinde kendi ateşini yakarak hâkim tepedekilere eşlik ederdi. Tabii ki bu karşılıklı ateş oyunları uzun sürmez, jandarmanın geldiği haberiyle dışarıda ateşler yana dursun, herkes soluğu evinde alırdı.

Her yıl “Diriliş-Uyanış Günü” olarak adlandırılan 28 Mayıs’ta ziyaret edilen, dualar edilip kurbanlar kesilen Ashâb-ı Kehf (Sadülkêf) Mağarası da yine rağbet gören yerlerden biri. Dakyanus Antik Şehri ile Duru (Derkam / Deyr-i Rakim) köyü arasında bulunan bu mağara, Yedi Uyurlar Mağarası olarak da biliniyor. Rivayete göre Dakyanus’un sarayında üst düzey görevlerde bulunan Yemliha, Mislina, Mekselina, Mernuş, Debernuş, Şazenuş ve Kefestatayuş, pagan inancına karşı geldikleri için Dakyanus’un gazabına uğrar. Kaçarken köpekleri Kıtmir’le birlikte bir mağaraya gizlenirler ve burada 309 yıl uyurlar. Yedi Uyurlardan biri olan Yemliha ismine izafeten Lice bölgesinde çocuklara Yemlihan adının verildiği görülür.

Lice’nin doğası özellikle ilkbaharda, kırkikindi yağmurlarıyla (Çılêsır) bereketlenen toprağı ve berrak gökyüzüyle insana ayrı bir huzur verir. Yeşilin bol olduğu bu dönem ziyaretçilerine eşsiz bir piknik ortamı da sunar. Eski Lice, Cum, Fum, Hıncıs ve Samparus, florası ile önemli mesire alanlarıdır.

Çixarî adı verilen bu pikniklerin Liceliler için vazgeçilmezleri, patile ekmeği ve nergis çiçeğine benzetilen, haşlanmış yumurta, yeşil soğan ve tuzla yapılan nergizlemedir. Licelilerin her yıl iple çektiği bu dönem, tabiatın canlandığı, bereketin arttığı bir başlangıç olarak kabul edilir. Bu dönem halkın hafızasında şu dizelerle yer edinir:

Hivdeh û hijdehê adarê,
Milyaket hatin xwarê,
Deng kirin biharê
¹

¹ “Geldi Mart’ın 17’si, 18’i / Melekler gökten indi / Ve ilkbahara seslendi”
Lice’ye bağlı Sinê köyünde çalışan tırpancılar. (Fotoğraf: DİFAK, 2015)
Lice’ye bağlı Sinê köyünde çalışan tırpancılar. (Fotoğraf: DİFAK, 2015)
Mutfağıyla şöhret sahibi olan Lice deyince akla ilk gelen yemeklerden biri Kaburga Dolması (Kalek).
Mutfağıyla şöhret sahibi olan Lice deyince akla ilk gelen yemeklerden biri Kaburga Dolması (Kalek).

Lice’nin çok zengin bir yeme-içme kültürüne ve yerel lezzetlerle dolu bir mutfağa sahip olduğunu belirtmek gerekli. Lice domatesi kendine has aromasıyla meşhurdur. Kaburga (Kalek) Dolması’nın ünü Lice sınırlarını aşar.

Lice mutfağının en önemli lezzetlerini sıralarsak: Taze keçi peynirinden yapılan Zıvırç (Peynir Helvası), Taş Ekmeği (Nanê Kunik), Lelengi (Zingil/Pişi), Domatesli Bulgur Pilavı, Belibağlı, Meftune, Nardan Aşı (Hilolîk), Yarpuzlu Mehir Çorbası (Ayran Çorbası), Kalbur Hurması (tatlı-tuzlu), Cendere Tatlısı, bakır nıkralarda yapılan Çepiç Kavurması… Kef Sucuğu, Pestil (Bastık) ve Kesme de Lice’ye özgü lezzetli tatlardır.

Bugün unutulmaya yüz tutmuş olsa da “subhiye” adı verilen geleneğe göre damat evine, komşu, eş dost ve akrabaları tarafından düğün sabahı gönderilen Şekerlokum Kurabiyesi’ni de unutmamak gerekli.

Bu kadim topraklarda çeşitli etnik gruplar barış ve huzur içinde yıllarca birarada yaşamış, gelenek ve göreneklerini özgürce yerine getirmiş. Lice, iyi komşuluk ilişkileriyle kederde ve kıvançta bütün olmayı başarabilen yerlerdendir. Kürdü, Türkmeni, Ermenisi, Süryanisi, Muhaciri ve Arabı kendi varoluşunu devam ettirebilmiş ve bu coğrafya, her rengi bünyesine nakşedebilmiştir.

Yaşlı Kürt anneler Zaza püskülü olarak bilinen Kofi başlıklarıyla, kadın ve genç kızları siyah çarşaf ve peçeleriyle, Ermeni kadınlar Çit adı verilen yazmaları ve peştamalları ile sosyal hayat içerisinde yer almışlardır.

Bu coğrafyada kadın deyip geçmeyin; hele ki kavga sırasında örtülerini başlarından indirip ortaya atmışlarsa o kavga bitmiş demektir. Bu çokkültürlü ilçede kadınlar komşuluk ilişkilerinde önemli bir rol oynadı. Ermeni kadınlar, Paskalya dönemlerinde Müslüman komşularına çörek ve renkli yumurta ikram ederken, onlar da bayramlarında Ermeni komşularına sofralarında yer açtılar. Maalesef bahse konu olan bu güzel yaşanmışlıklar ve âdetler hafızalarda tatlı birer anı olarak yer edindi; bugün bu anlatılardan eser kalmadığı söylenebilir.

Bu coğrafyada insana hizmetin evrensel olduğunu gösteren çok sayıda isim olmakla birlikte, ben burada sadece eski ve yakın döneme ait iki ismi, Saadet (Hayganuş) Hanım ile Hacı Sait Şanlı’yı zikretmek isterim. Lice’nin tanınmış Ermeni tüccarlarından Ağacan’ın kızı olan Saadet Hanım, genç yaşta dul kalınca kendini hizmete adamış. Bu şifacı kadın, âdeta matemini simgeleyen siyah eşarbı ve kıyafetiyle Kolos isimli atının sırtında, inanç ve ırk ayrımı yapmaksızın kadın, erkek, çocuk ve yaşlı demeden hastaların yardımına koşar ve onları kendi hazırladığı ilaçlarla tedavi edermiş.¹ Diğer kıymetli isim olan Hacı Sait Şanlı ise bölgede yüzlerce kan davasının sona ermesini sağlamış, bölge barışı için mücadele etmiş, ünü sınırları aşan bir barış elçisidir.

¹ Lice eşrafından olup Vakıf Ahmet Bey’in soyundan gelen Nihat Işık ile 2012’de yapılan sözlü tarih çalışmasından. Kendisi Süreyya Işık’ın babasıdır.
Şifacı Saadet (Hayganuş) Ayık ve annesi Ayşe (Meryem) 1920’li yıllarda fotoğraflanmış. (Ergün Ayık Koleksiyonu, DKVD Diyarbakır Kent Arşivi)
Şifacı Saadet (Hayganuş) Ayık ve annesi Ayşe (Meryem) 1920’li yıllarda fotoğraflanmış. (Ergün Ayık Koleksiyonu, DKVD Diyarbakır Kent Arşivi)
Tarihin dört mevsimini yaşayan Lice en zorlu kışların ardından gelen baharla hep canlanmış, yeniden toparlanmasını bilmiş. (Fotoğraf: Şeyhmus Aytek)
Tarihin dört mevsimini yaşayan Lice en zorlu kışların ardından gelen baharla hep canlanmış, yeniden toparlanmasını bilmiş. (Fotoğraf: Şeyhmus Aytek)

Tarih boyunca çeşitli medeniyetlerin ayak izlerini taşıyan, yakın dönemde yaşadığı kırılma noktalarıyla talihine küsen ancak vazgeçmeyen, her seferinde hamurundaki inat mayasıyla doğrulan Lice, bugün bir hafızadır ve bu hafıza aynı zamanda geleceğimizdir. Onu geleceğe taşımak boynumuzun borcudur.

Bugün Eski Lice ve harabeleri tüm yaşanmışlıklarıyla bir tepede varlığını serin rüzgârlarla hissettirirken, Yeni Lice günlük hengâme içinde modern zamanlara ayak uydurma telaşında… Bu Lice gezisini bir Lice sevdalısı olan rahmetli babam Nihat Işık’ın “Licem” şiirinin ilk dörtlüğüyle sonlandırayım.

Kevıra Kelê mağrur bakar,
Şiro Suyu coşkun akar.
Dere boyu değirmenler,
Güzel Licem yürek yakar.

Metin: Süreyya Işık

Kapak fotoğrafı: Lice, Şevket Beysanoğlu Koleksiyonu, DKVD Diyarbakır Kent Arşivi

 

KAYNAKÇA

• Beysanoğlu, Ş. (1987) Anıtlar ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi, Cilt 1, Diyarbakır Belediyesi Yayınları, Ankara.
• Bizbirlik, A. (1999) “16. Yüzyılın Ortalarında Atak Sancağı ve Sancak Beyleri Üzerine Notlar”, Tarih İncelemeleri Dergisi, 1: 132.
• van Bruinessen, M. (1991) Ağa, Şeyh ve Devlet, Özge Yayınları, Ankara: 356.
Cegerxwîn (2018) Hemû Berhem, Cilt 1, Lîs Yayınevi, Diyarbakır: 111.
• Diyarbakır İl Yıllığı, 1967: 121.
• Işık, S. (2013) “Lice İlçesi Tarihi Mekanları”, Her Yönüyle Diyarbakır İlçeleri, (ed.) Yusuf Kenan Haspolat, Uzman Matbaa, İstanbul: 93-94.
• Işık, S. (2021) “Lice Beyleri, Vakıf Ahmet Bey Camii ve Sakal-ı Şerif”, Uluslararası Ashâb-ı Kehf ve Lice Sempozyumu, Diyarbakır.
• “Liceli Hakkı Bey”, biyografya.com.
• Nihat Işık ile 2012 yılında yapılan sözlü tarih çalışması.
• Şerefhan (1990) Şerefname: Kürt Tarihi, (çev.) Mehmet Emin Bozarslan, Hasat Yayınları, İstanbul: 278.

VAROLUŞUN KENTİ: MEYA FARQÎN
SONRAKİ BÖLÜM
VAROLUŞUN KENTİ: MEYA FARQÎN