Eğil, Diyarbakır’ın 50 km uzağında yer alan, kuzeyinden Dicle Nehri’nin geçtiği bir ilçe. Bazı açılardan Eğil için edilecek her cümle, Diyarbakır’ın geneli için kuracaklarımızla benzeşir. Fakat tarih sahnesinin kalabalık olduğu Eğil’i yine de ayıran yanlar var.
Gazeteci Altan Sancar, doğduğu ve o büyüdükçe dönüşümüne tanık olduğu toprakları, ailesinin Ermeni köklerini ve buradan yola çıkarak üzerine belgesel yaptığı Eğil’i yazdı.
Tarihini Diyarbakır’dan ayırmanın mümkün olmadığı Eğil’in kesintisiz yerleşim süreci bizi Neolitik Devrim’in kıyılarına kadar götürüyor. Kendisi de Eğilli olan Şevket Beysanoğlu üç ciltlik “Diyarbakır Tarihi” adlı eserinde, Diyarbakır’ın kuzey bölgesinin Eğil’i de içine alarak Tunceli’ye kadar uzanan kısmının Sophene adıyla anıldığını yazıyor. Bir dönem Büyük Ermeni Krallığı’nın parçası olan Sophene bölgesinde Ermeni kralı I. Arsames, Arsamosata kentini kurana kadar Eğil, krallığın başkenti olarak kullanılıyor.
Belki talihsizliği nedeniyle üzerine büyük çaplı araştırmalar yapılmasa da Eğil’in onlarca uygarlığa ev sahipliği yaptığını söyleyebiliyoruz. MÖ 3500-1260 yılları arasında Subarrular, Hurriler, Mitanniler gibi uygarlıkların egemenliği altında kaldı. MÖ 1260-606 yılları arasında ise Asurlar ve Urartuların hakimiyetine girdi. Tarihte adım adım ilerlersek 297’de Romalılar, 661-750 yılları arasında Ermeniler, 750-869 yıllarında Abbasiler, 908’de Bizanslılar, 1085-1093 arasında Büyük Selçuklular, 1157-1169 arasında Nisanoğulları tarafından çizilmiş sınırların bir parçasıydı. 1394-1401 arasında Timur devreye girdi, 1401-1507 arasında Akkoyunlular, 1507-1515 arasında Safeviler bölgeye hâkim oldular. Eğil, 1515’te ise Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçası oldu.
Egemenliğinde kaldığı uygarlıkların etkisini taşıyan Eğil, hâlâ kadim Ermeni kentleri arasında sayılır. İlçe ayrıca “Peygamberler Diyarı” olarak da anılır çünkü Zülkifl ile Elyesa peygamberler dahil dokuz peygamberin burada yattığına inanılır.
Eğil’de bugün Kürtçenin Kurmanci ve Zazaki lehçeleri ile birlikte Türkçe konuşuluyor. Ermenice bilen son kuşak ise yıllar önce hayata veda etmiş durumda. İlçe uzun tarihi içinde Asurca Aşipalis, Ermenice Arkatiakert, Süryanice Encil, Enigelene ya da Angl, Rumca Karkathiokerta olarak anılmış. Kürtçe karşılığı ise Gêl.
Dicle Nehri’ne paralel tepelerin üzerinde kurulan ilçe dört ayrı mahalleden oluşuyor. Gündoğuran, Yenişehir, Dere ve Kale adı verilen bu mahallelerden özellikle Kale Mahallesi, Eğil’in tarihine ev sahipliği yapıyor. İlçenin bazı mahalle ve köyleri ise 1985’te Dicle Nehri’ne bağlı çaylar üzerinde inşaatı başlayan Kralkızı Barajı sularının altında kalmış.
Baraja adını bugün Kale Mahallesi’nde yer alan Asur egemenliğinden kalma kaledeki Kral Kızı rölyefi vermiş. Elinde baltayla ayakta duran aslında Asur kralı II. Sargon fakat “kralın kızı” şeklinde yayılan rivayet o kadar yerleşmiş ki bugün çoğunlukla bu haliyle anılıyor. Ayrıca bu rölyefi görmek o kadar kolay değil. Güneş batarken, ışığın kayalara ancak belli bir açıyla gelmesiyle seçilebildiğinden, Eğil’e kadar gelip görmeden giden de çok oluyor.
İlçenin bir ucundan bir ucuna gitmek için yalnızca yürümek yetmez, aynı zamanda tepelik yapısı nedeniyle tırmanmak kaçınılmaz. 860 metre rakıma kurulan ilçenin denizden yüksekliği Diyarbakır’dan yaklaşık 200 metre daha fazla. İlçenin iklimi Diyarbakır ile benzerlik göstererek kışları yağışlı, yazları sıcak olsa da Kralkızı Barajı’nın etkisiyle zaman içinde nem oranı yükselmiş ve iklimde değişiklikler yaşanmaya başlamış. Barajın yapımından önce kış aylarında toprak çok daha yoğun karla örtülürdü, artık kar o kadar yağmıyor. Bu durum ilçenin bitki örtüsünü ve önemli ürünlerinin başında gelen üzüm yetiştiriciliğini de etkiliyor.
İlçede buğday ve nohut ile birlikte nar, incir, üzüm, sumak, sebze gibi tarım ürünleri yetiştiriliyor. Özellikle incir ve üzüm uzun yıllardır bölgenin en önemli gelir kaynaklarından; keza üzümden elde edilen pestil ve pekmezi de meşhur.
Yüksek yoğunluklu olmasa da ilçede büyükbaş ve küçükbaş hayvancılık yapılıyor. Buradan elde edilen süt en çok Diyarbakır’a özgü örgü peynir ile keçi peyniri üretiminde kullanılıyor. Ayrıca mayalanan yoğurtlar da Diyarbakır merkezine gönderiliyor.
Eğil’de yetiştirilen badem de Diyarbakır ve çevresinde haklı bir üne sahip. İlçenin büyük bölümünde bahçelerde ve bağlarda yetişen bademler doğrudan satışın yanı sıra, zamanı geldiğinde “bademli sucuk” üretiminde kullanılıyor. Bademli sucuk üzümden elde edilen şıra ile yapılan cevizli sucuğun alternatifi olarak piyasaya sunuluyor. Ayrıca bademin olgunlaşmamış yeşil hali olan çağla, Eğil’deki adıyla “çeqala” her daim büyük rağbet görüyor.
Son yıllarda Eğil’deki fıstık ekimi de hızla artıyor ve elde edilen ürünün kalitesinin de iyi olduğu biliniyor. Diyarbakır’da ekşili dolma gibi yemeklerin olmazsa olmazı sayılan, Türkiye genelinde önemi ancak son yıllarda anlaşılan sumak da ilçe üretiminin önemli bir parçası.
Eğil’in son yıllarda öne çıkan gelir kaynaklarından biri de turizm sektörü. Baraj gölü çevresine kurulan işletmeler, göl üzerinde tarihî eserleri yakından görme fırsatı tanıyan tekne turları ve peygamber kabirleri turistler açısından cazip rotalar sunuyor. Özellikle sular altına gömülen Tekya köyünün kalıntıları zaman zaman suların çekilmesiyle ortaya çıktığında, yaratılan tahribatı görmek de mümkün oluyor.
Sular altında kalan peygamber kabirleri de ilçenin yıllardır eskimeyen gündemleri arasında. Barajın inşaatı sırasında su altında kalacağı için taşınmak istenen peygamber kabirleri için ilçede özel bir çalışma yapılmış. Nebi Harun Tepesi’ne taşıma için uzman din insanları ilçeye gelmiş, özel izinlerle mezarlar açılarak buraya taşınmış. Lakin o günden beri ilçede peygamberlerin vücut bütünlüğünün bozulmadığı, kefenlerinin dahi eskimediği konuşuluyor. Hatta taşınma işlemine katılanlar peygamberlerin yüzlerini gülümserken gördüklerini ve bedenlerine dokunanların kendilerinden geçtiğini iddia ediyor. Bu efsane, ilçede 1995 yılından beri konuşulmaya devam ederken, o güne ait gazete kupürleri ilçenin birçok noktasında karşınıza çıkıyor.
Bölgenin en çok ziyaret alan noktalarından olan peygamber kabirlerinin şehrin biraz dışındaki tepeye taşınması Eğil’in bu turizm gelirinden mahrum kalmasına neden olmuş durumda. Ziyaret Tepesi’ne ilçeye girmeden giden çok olduğu için Eğil esnafı umudunu baraj gölüne gelenlere bağlıyor.
İlçenin mimarisi ağırlıklı olarak tek veya iki katlı, bahçeli evlerden oluşuyor. Evlerin bahçelerinde az sayıda incir ve diğer meyve ağaçları bulunurken, kullanılsın ya da kullanılmasın evlerin büyük bölümünün ahırları da bahçenin içinde yer alıyor.
Eğil’e giriş tek bir yoldan, Dicle-Diyarbakır yol ayrımından yapılırken, bir ana cadde ilçenin başından sonuna uzanıyor. Bu caddenin geçtiği çarşıdaki meydana ise Türkiye’nin neredeyse her ilçesinde bir tane olduğu gibi Cumhuriyet Meydanı adı verilmiş. Bu meydan uzun yıllar boyunca milli bayramların kutlandığı yer olurken, kalan zamanlarda erkeklerin sandalye ya da kürsü atarak oturdukları, çay içip tütün sardıkları adres oluyor. Cadde boyunca bulunan dükkânların arasından ilerleyince, sağdan ilçenin gün yüzündeki en önemli tarihî varlığı olan kaleye, kale önündeki yoldan aşağı doğru inince de baraj gölüne ulaşılıyor.
Kalenin bulunduğu bölge ilçenin geçmişine ışık tutuyor. Fakat kalenin kalıntıları yıllar içinde çok sayıda hazine avcısının kurbanı olduğundan ağır tahribat yaşanmış.
Kaleden, yasaklı döneminde Hıristiyanlık inancının ibadethanesi olduğu bilinen bir mağaraya giriliyor. Bu mağaranın duvarlarında çok sayıda haç işareti mevcut. Mağaranın kapısından bakılınca ise aşağıdaki eski kent kalıntılarının son izleri göze çarpıyor.
Birçoğu baraj gölünün suları altında kalan tarihî eserleri kalenin bulunduğu tepe boyunca görmek mümkün. Tepenin baraj gölüne bakan kesiminde, bir bölümü sulara gömülse de kuleleri görülen ve piknikçilerin zaman zaman adresi olan kral mezarları bulunuyor. Kalenin üzerinden baraj gölüne inen merdivenler bulunsa da uzun yıllar önce güvenlik gerekçesi ile taşlarla kapatıldığı biliniyor.
İlçenin dokusunda geçmiş dönemlerde yaşamış Ermenilerin yaşamının izleri derinden hissediliyor. Tarihin talan edilmesinin bir sonucu olarak bazı evlerin taşlarında haç işareti karşınıza çıkıyor. Tıpkı ilçenin tarihinden koparılmaya çalışılması gibi, taşların da ait oldukları yerlerden koparılarak yeni kurulmak istenene eklemlendiğini görüyorsunuz.
Eğil nüfusunun tamamı Zazalardan oluşsa da bazı aileler geçmişlerindeki Ermeni köklerini reddetmiyor. Eğil’in geçmişiyle bağını hâlâ koparmayan bu ailelerinin tamamı Müslümanlaştırılmış Ermeniler. Tıpkı peygamber kabirlerinin taşınması hakkında anlatılanlar gibi ilçenin Ermenilerinin geçmişte yaşadıkları da kulaktan kulağa anlatılmaya devam ediliyor. Üstelik bu anlatıların gerçeklikle bağının peygamber kabirlerine nazaran çok daha yüksek olduğu da herkes tarafından biliniyor.
Eğil’de büyüdüğüm yıllarda çocukların arasında konuşulan konuların başında kimin Ermeni olup kimin olmadığı gelirdi. Sokaklarda birlikte futbol oynadığımız, birlikte hayvan gütmeye çıktığımız arkadaşlarımız bize her kızdıklarında şaka yoluyla “Ermeni inadınız tuttu” diyerek takılırlardı. Bu takılmalar asla bir gerginliğe yol açmaz, ancak bizde büyük soru işaretleri doğururdu. Sünni bir Zaza olarak büyüdüğümüz topraklarda bize neden Ermeni dendiğini hiçbir zaman anlamazdık.
Gel zaman git zaman yaş büyüdükçe, biz okudukça arkadaşlarımızın sözlerinin anlamını bulmaya, ailemizin bir kısmının Müslümanlaş(tırıl)mış Ermeni olduğunu anlamaya başladık. Geçtiğimiz yıl hayatını kaybeden babamın babası Tahir Sancar, annesi Zerife’nin Dicle’nin Heredan köyünde doğup büyüyen bir Ermeni olduğunu, babasının babası tarafından 1915’te “kurtarıldığını” ve babası ile evlendirildiğini gizlemeden anlatırdı.
Zerife ninemin İstanbul’da yaşayan akrabaları bu kurtarılma hikâyesinden önce ninemin evli olduğunu, eşinin başına ne geldiğini bilmediklerini söylerdi. Çocukları ninemin bir de erkek kardeşi olduğundan haberdar değilmiş. Ta ki 1915’in etkilerinin azaldığı bir dönemde, erkek kardeşi ziyaretine gelene dek. Kimse bilmiyor iki kardeşin birbirine nasıl sarıldığını, neler konuştuğunu. Bilinen tek şey, Giragos’un artık Kürt Hasan olduğu. Belli ki bugün gibi değilmiş. Kürt olmak, hayatta kalmak için fırsatmış o günlerde.
İlçede böyle büyüyünce ve ucundan kıyısından gazeteciliğe bulaşınca bildiğimizi ve yaşadığımızı anlatmak da farz olmuştu. Biz de yıllar yılı bir sandıkta saklı kalan haçın hikâyesinden yola çıkarak Eğil’in çok konuşulmayan gerçeklerini anlatmaya karar verdik.
2018 yılında çekerek “Saklı Haç” adını verdiğimiz belgeselde, Eğil’de yaşayan Müslümanlaştırılmış Ermenilerin birinci ve ikinci kuşak yakınlarının hikâyesini aktardık. Belgeselin başında da dediğimiz gibiydi gerçeklik: Anlatılan bizim hikâyemizdi.
Yalnızca bir kamera ve bir mikrofon ile yola çıktığımız, tamamen gönüllülük esası ile çektiğimiz belgeselin büyük bir karşılık gördüğünü söyleyebiliriz. Tabii dokunduğu yerler itibarıyla tam da böyle bir ilgi görmesinden dolayı ekip olarak hedef gösterildik, manşetlerde “hain” olarak anıldık, açık ölüm tehditleri aldık. Üstelik bu biçimde hedef gösterilmemiz dahi ifade özgürlüğü sayıldı. Tüm bunlar belki de belgeselde anlatılan bunun gibi hikâyeleri unutturmak içindi:
“Benim dedemin adı Sarkis idi. Dediler ki Salih yapalım. Müslümanlaştıralım yani. Onlara yeni bir kimlik yeni bir isim verdiler. Hepsi Sünni Kürt oldu. Ermeni soyismi kalanlar da var. Benim halam Suriye’de mesela. Babam, hacca giderken gördü onu. Öz kardeşiydi babamın. Ermeni idi. Burada Ermeniler ve Müslümanlar yan yana yaşıyordu. Bir şey yoktu 1915’e kadar.”
İlçenin bir diğer önemli yanı ise 12 Eylül 1980 darbesi öncesi solun kayda değer adreslerinden biri olması. Darbe öncesi yüksek okuma oranına sahip olan ilçede darbe sonrası evlerden toplanan kitapların büyük bir yığın haline geldiği bugün bile konuşuluyor.
Bu politik ortam kültürel olarak aktif bir hayatın da işaretiydi. Öyle ki ilçe Diyarbakır merkezden sonra ilk sinemanın açıldığı yer olmakla övünürdü. Ağırlıklı olarak sol eğilimli filmlerin gösterildiği, maaile gidilip gazoz içilen, halkı buluşturan bir yerdi burası. Bir süre sonra kapandı ve halı atölyesi oldu. Bir müddet de depo olarak kullanıldı. Diyarbakır’ın tüm ilçelerinden erken açılan ve Eğil için çok önemli olan bu mekânı ilerleyen yıllarda canlandırma fikri ise ne yazık ki hiç gelişmedi.
Eğil’in mutfağı dendiğinde genel olarak Diyarbakır mutfağı ile benzerlikler karşımıza çıkar. Bazı küçük farklar olabilir. Örneğin meftune, Diyarbakır için adeta milli yemek sayılır, Eğil’de bu yemeğin ilk sahibi olan Ermenilerin etkisi daha fazla sezilir.
Davul ve zurna geleneğinin hâlâ canlılığını koruduğu ilçede düğünler sokaklarda bunlar eşliğinde yapılsa da bu gelenek de yerini adım adım elektronik müzik aletlerine bırakıyor. Yapılan düğünler için “Çalgılı mı?” sorusu, ağırlıklı olarak davul zurnadan kopuşu işaret ediyor. Folklor oyunları Diyarbakır ile ayrışmazken, bu işi icra edenlerin ekipleri düğünlerde ve milli bayram kutlamalarında öne çıkıyor.
Eğil’in zaman içinde yaşadığı değişim, ilçede büyüyen kuşakların kopuşu ile sürüyor. Geçim kaynaklarının tarım ve hayvancılıktan hizmet sektörüne kayması nedeniyle, genç nüfus adım adım ilçeyi terk ediyor. Çocukluğunu Eğil’de geçirenler, zamanla Diyarbakır merkeze ve bazen de inşaat sektöründe çalışmak üzere Körfez ülkelerine gidiyor.
Köy ile ilçe arasında gidip gelirken, büyüdüğüm ilçenin bugünlerde hızlı adımlarla ilçe olmaya karar vermesi, ancak bu yolda köy hayatını da geride bırakmak istememesi bir kimlik bunalımına yol açmış gibi görünüyor. Bir ucunda “modernleşme” bir ucunda ise köy hayatı yaşanan ilçede arada kalanların kararsızlıkları çoğu zaman ilçeden ayrılma ile sonlanıyor.
İlçe giderek yaşlanırken, kalanlar da ilçenin ellerinden kayıp gidişini ve değişimini izliyor.
Metin: Altan Sancar
Kapak fotoğrafı: Eğil Kalesi, 2004, DKVD Diyarbakır Kent Arşivi