2010 yılında başlayan ve dört yıl süren restorasyon çalışmasının ardından bugün Kent Müzesi olarak gezilebilen Cemil Paşa Konağı’nın anlatacağı çok hikâye var. İlki elbette ki kentin köklü ailelerinden birinin çalkantılı tarihi… Müzede sergilenen Cemil Paşa ailesine ait eşyalar, üst orta sınıfın yaşayışına dair fikir sunuyor. Konak, geleneksel Diyarbakır evlerinin özelliklerini bugüne taşımasıyla mimari olarak ayrıca kıymetli.
Cemil Paşa Konağı, surlarla çevrili, bu yüzden de sıkışık bir yerleşim düzeninin zorunlu olduğu Suriçi’nde dört yanı sokaklarla çevrili ada biçimindeki ender yapılardan biri. Geleneksel Diyarbakır evlerinin özelliklerini koruyarak günümüze ulaşmış bir konak olmasıyla şehir için önemli bir yapı.
Harem, selamlık ve servis bölümlerine ayrılan konağın harem kısmı ortadaki büyük dörtgen avluyu saran dört kanattan oluşuyor. Güney kanadının önemli bir parçası yaklaşık bir yüzyıl önce yıkılmış. Diğer kanatlarda ise eyvan, odalar, mutfak, hela, depo ve hamam gibi birimler yer alıyor. Harem ile servis bölümlerinin ortasındaki selamlık güneydeki üç yönü açık büyük eyvan ve arkasındaki iki katlı bölümden müteşekkil. Avluyu saran mekânlardan oluşan doğu tarafındaki servis bölümü ise mülkiyet sorunundan dolayı günümüzde dört bölüme ayrılmış durumda. Haremdeki girişin yanı sıra kuzey ve güneyden de sokak girişi bulunuyor.
Selamlık bölümünün giriş kapısı üzerindeki bingi taşlarından, konağın yapımına 1887-1888 (hicri 1305) yıllarında başlandığını ve bir yıl kadar sonra tamamlandığını öğreniyoruz. Selamlık bölümüne ait iki kanatlı ahşap kapı üzerine de Cemil Paşa’nın 1902 yılında vefat ettiği yazılmış.
Doç. Dr. Meral Halifeoğlu, Restoratör mimar
Mevzubahis 20. yüzyılın başlarında Diyarbekir’deki Kürt siyasal ve kültürel yaşamı olunca, ilk sayılacaklardan biri de Cemil Paşa ailesidir. Yaklaşık 400 yıl önce Cizre-Silopi bölgesinden gelerek Diyarbekir’e yerleşmişler. Aile üyeleri yazılı ve sözlü açıklamalarında köklerinin Cizre’deki Azizanlara dayandığını belirtiyor. Ailenin Diyarbekir’deki en son güçlü reisi 1902’de vefat eden Cemil Paşa olduğundan Cemilpaşazadeler olarak tanınıyorlar. Cemil Paşa’nın Diyarbekir merkezdeki mal varlığının yanı sıra vilayetin doğu tarafına düşen Ambar Çayı (Çemê Embarê) bölgesinde de kontrol ettiği yirmi köy vardı.
Seîd Veroj, Yazar
Birçok Kürt uleması, münevveri ve büyük aile efradının üyeleri gibi Cemil Paşa’nın çocukları da ilk etapta Abdülhamid’in istibdadına karşı meşrutiyet hareketini desteklemiş. İttihatçılar Türkçülüğe yönelince onlar da diğer Kürtler gibi bu hareketten uzaklaşmışlar. Cemil Paşa efradının Kürt kültürel ve siyasal hareketine katılımı bu döneme denk geliyor. Daha sonra kurulan birçok Kürt örgütünde Cemil Paşa ailesinin mensuplarını görürüz. 1912’de İstanbul’daki Kürt öğrenciler arasında kurulan Hêvî Kürt Talebe Cemiyeti’nde üçü kurucu, üçü üye olmak üzere altı kişi Cemilpaşazadelerdendi. Hêvî Cemiyeti’nin İsviçre’nin Lozan kentinde açılan şubesi, yurt dışında var olan ilk Kürt örgütüdür.
Savaşın bitişiyle 1918’in sonlarında kurulan Kürdistan Teali Cemiyeti’nin, Kürt ulusalcılarının önemli kısmını buluşturan Diyarbekir şubesi de Cemilpaşazadelerin öncülüğünde hayata geçti. İstanbul hükümetinin bu faaliyetlerden rahatsız olarak peyderpey tüm dernekleri kapattığı, hareket içinde önce bölünmenin, sonra tekrar birlik arayışının yaşandığı siyasi baskı ve yasaklar dönemlerinde aile mensuplarının etkin rolleri göze çarpıyordu.
Seîd Veroj
• Ekrem Cemil Paşa (1989) Muhtasar Hayatım, Beybun Yayınları, Ankara.
• Kadri Cemil Paşa [Zinar Silopi] (1991) Doza Kurdistan, Özge Yayınları.
İstiklal Mahkemeleri’nin Diyarbekir’de devam eden davaları Kürt yurtseverleri için bir can pazarına dönüşmüştü. Tutuklu Cemil Paşa ailesi mensupları, fiilî olarak olaylara iştirak etmedikleri gerekçesiyle hapis ve sürgün cezalarına çarptırıldı. Daha sonra çıkartılan af yasasına rağmen aile mensuplarının Diyarbekir’e dönmelerine izin verilmedi, orada yaşayanların çoğu da siyasi baskı sonucu şehri terk etmek zorunda kaldı. Büyük kısmının göçtüğü Suriye’de de aile Kürt ulusal mücadelesinin ön saflarında, 1927’de kurulan Xoybûn örgütünde yer aldı. 1946’da Mahabad şehri başkent olmak üzere ilan edilen Kürdistan Cumhuriyeti’ne baştan itibaren destek veren bu siyasi çizginin, dönemin Genelkurmay Başkanı Mustafa Barzani’yle ilişkileri gelişerek devam etti.
Seîd Veroj
• Ekrem Cemil Paşa (1989) Muhtasar Hayatım, Beybun Yayınları, Ankara.
• Kadri Cemil Paşa [Zinar Silopi] (1991) Doza Kurdistan, Özge Yayınları.
Yaşam tarzına ve toplumsal ilişkilerine baktığımızda, ailenin hem aristokrat hem de halkla bütünleşen bir yapısı olduğu görülür. Konakta yirmiden fazla hanım, yirmi kadar hizmetçi ve işçi, otuzdan fazla çocuk vardı. Birkaç Süryani kâtibin dışında hizmetçilerin tümü Türkçe bilmeyen köylülerdendi. Konakta dengbêjler, çîrokbêjler (hikâye anlatıcıları), tamburvanlar (tambur sanatçıları) ve bılurvanlar (kaval sanatçıları) eksik olmazdı.
Cemil Paşa ailesinin önemli özelliklerinden biri okuma, yazma ve eğitim düzeyinin dönemlerindeki diğer büyük Kürt ailelerine nispeten yüksek olmasıdır. Kendisi de Münih Üniversitesi’nin elektrik mühendisliği bölümünden mezun olan Ekrem Cemil Paşa şöyle aktarmış: “Cemilpaşaların oğulları, kızları ve torunlarının hepsi okumuşlardı. Cemil Paşa’nın bir tek ümmi evladı yoktu.”
Çocuklar okul tercihinde eşit muamele görürdü; bir Süryani ya da Ermeni okulu seçilmişse hepsi oraya kaydedilirdi. 1912-13 yıllarında Cemil Paşa ailesinden Cevdet, Kadri, Ekrem, İbrahim ve Şemsettin olmak üzere beş kişi Avrupa’da okumaktaydı.
Seîd Veroj
• Ekrem Cemil Paşa (1989) Muhtasar Hayatım, Beybun Yayınları, Ankara.
• Kadri Cemil Paşa [Zinar Silopi] (1991) Doza Kurdistan, Özge Yayınları.
Kürt kültüründe olduğu gibi Cemil Paşa ailesinde de misafir ve misafirlik önemli kavramlardı. Gerek Diyarbekir’de gerekse sürgünde yaşadıkları dönemde ailenin kapısı herkese açıktı, her kesimden misafirleri olurdu. Siyasetçiler, kaçakçılar, kadın kaçıranlar, kan davalı olanlar dahi gelirdi. Misafirleri karşılamada bütün aile fertlerinin uymak durumunda olduğu üç temel kural vardı: Birincisi kimse gelen misafirlere adlarını sormazdı. İkinci olarak nereden geldiklerini ve son olarak da ne zaman gideceklerini sormak yasaktı.
Seîd Veroj
Aileden Ferda Cemiloğlu ile 15.12.2018 tarihli özel görüşme.
Cemilpaşazadelerin bir diğer özgün yanı geçici misafirler hariç, sürekli olarak yüzden fazla insanın beraber yaşadığı konaktaki kolektif iç ekonomik ilişkilerdir. O evde kim doğmuşsa ya da kim yaşıyorsa, herkes ihtiyacı kadar konak kasasından yararlanıyordu. Konakta herkesin ulaşabildiği çekmeceli mavi bir masa bulunur, her ay başı o çekmeceye belirli miktarda para konurdu. Okula gidenler, çarşı ve pazara çıkanlar, mutfak harcaması yapanlar, harçlık ihtiyacı olanlar, herkes o çekmeceden gereği kadar para alırdı. Ay sonlarına doğru çekmecede para kalmadığı zaman, cebinde fazlası olanlar tekrar çekmeceye para koyarlardı ki ayın birine kadar idare edilebilsin.
Seîd Veroj
Aileden Ferda Cemiloğlu ile 15.12.2018 tarihli özel görüşme.
Cemil Paşa Konağı’nda yaklaşık otuz çocuk vardı ve erkek-kız karışık üç gruba ayrılmışlardı. Konak büyük ve kalabalık olduğu için çocukları hızlı şekilde yönlendirmek için, özellikle de yemek zamanında, okul ve derse başlama saatlerinde düdük kullanılırdı. Gümüşten ve özel nakışlarla süslenmiş bir düdüktü bu.
On iki yaşına basan erkek çocuklar genellikle usta bir binici eşliğinde cirit oyunu öğrenirlerdi. Çocuklar her yaz tatilinde iki-üç aylarını mutlaka köyde geçirirlerdi.
Seîd Veroj
Aileden Ferda Cemiloğlu ile 15.12.2018 tarihli özel görüşme.
“Ben 21 yaşıma gelinceye kadar Cemil Paşa Konağı denilen bir saray, bir şato, belki de bir kışla görünümünde olan muazzam bir konakta yaşadım. Bu muazzam konağın [harem] dairesinde yirmiden fazla hanım, yirmi kadar hizmetçi ve işçi, otuzdan fazla çocuk vardı. Selamlık dairesinde de yirmiden fazla hizmetçi vardı: Kahveci, oda hizmetçileri, sofra hizmetçileri, çıraklar…
Harem ve selamlık dairelerinin çiçek bahçesinde akasya, leylak gibi süs ağaçlarından başka kırk elli kadar da elma, armut, kayısı, şeftali ve dut türünde meyve ağaçları vardı. Her dairede suyu gece gündüz akan havuz ve çeşmeler vardı. Biz çocuklar ilk yüzmeyi bu havuzlarda öğrendik. Yine biz çocuklar üç grup idik. Benim iştirak ettiğim grup on bir oğlan ve üç kızdı. Bizden dört beş yaş büyüklerin küçük grubu vardı. Küçüklerin grubu daha kalabalık idi. Kucakta, beşikte birçok küçük çocuk daha vardı. Her kişi kendi yaş grubu ile kalkar, oturur ve oynardı. Tabii küçükler dainlarının (dadı) nezaretinde idiler. Birçok günler, bilhassa cuma günleri, bu kalabalık çocuk kafilesine, çok akraba ve komşu çocukları da karışırlardı.
Ders saatlerinden sonra oyun saatlerinde Cemil Paşa’nın bir sürü yavruları, çok sevinçli, çok eğlenceli vakitler geçirirlerdi. Yaşı onun üstünde olanlar ağaçlara tırmanma hakkına sahip idiler. Ağaçlardan meyve toplarlar, yerler, ninelerine, annelerine, kardeşlerine ve kendilerine nezaret eden hizmetçilere takdim ederlerdi. Çocukların yaşları ilerledikçe oyunları, eğlenceleri de ilerlerdi. Sekiz yaşından itibaren çocuklara binicilik öğretmek için çeşitli boyutlarda Şam eşekleri alınmıştı. Selamlık dairesinin bir ahırlık bölümü vardı. Bu bölümde avlu, akrabalık, samanlık ve çeşitli genişlikte ahırlar vardı.”
Cemil Paşa’nın torunlarından Ekrem Cemil Paşa
Ekrem Cemil Paşa (1989) Muhtasar Hayatım, Beybun Yayınları, Ankara.
Cemil Paşa Konağı’nda mimari olarak haremlik ve selamlık bölümleri varsa da bu ayrım muhafazakârlıktan kaynaklanmıyordu. Kadınlar ikinci sınıf muamelesi görmüyor, pasif konuma itilmiyordu. Suriye’de sürgünde doğan, aileden Ferda Cemiloğlu şu örneği veriyor:
“Diyarbekir’deki diğer bazı büyük ailelerin fotoğraflarına baktığımızda hepsinin erkeklerden oluştuğunu görürüz, hiç kadın yoktur. Bizim ailenin 1875’te çekilmiş bir fotoğrafına bakarsanız, kadın ve erkek birliktedir. Fotoğrafta Cemil Paşa ve on bir oğlunun yanı sıra üç kızı da yer alır.”
Aynı durum mülk paylaşımı ve mirasta da geçerliydi. Mülk sahibi olduklarında, hamam, han ve evler kadınlar adına kaydedilirdi. Evlenen kadınları ekonomik açıdan korumak ve sahiplenmek için önemli derecede mücevher, takı hediye edilir ve her biri Diyarbekir’in tanınmış zadegan ailelerden gelen şahitlerin imzalarıyla kaydedilirdi. Az bulunan bir yaklaşım örneği olarak ailenin kurduğu vakıfta yalnızca kadınlara yardım amacıyla maaş veriliyordu.
Seîd Veroj
Aileden Ferda Cemiloğlu ile 15.12.2018 tarihli özel görüşme.
Aileden Ferda Cemiloğlu’nda çeyiz defterlerinden biri mevcut. “Diyarbekir’in Hoca Ahmed mahallesi sakinlerinden merhum Cemil Paşa’nın kerimesi Vasife Hanım’ın 1324 senesi Şabanının 24. ve 1322 senesi Eylülünün 25. günü (8 Ekim 1906), Pazartesi günü tanzim ve tahrir olunan (düzenlenen ve kaleme alınan) çeyiz defteridir” şeklinde başlıyor belge. Şahitler huzurunda hazırlanan listede toplam 258 kalem yer alıyor.
Elmas, altın, pırlanta, inci ya da gümüş gibi malzemelerden işlenmiş iğne, küpe, yüzük, bilezik, gerdanlık, saç bağı, saat, kemer gibi ziynet eşyalarının bolluğu göze çarpıyor. Günlük hayatta kullanılan çok sayıda gerecin gümüşü tercih edilmiş. Gümüş su tası, kahve ibriği, nalın, sürmedan, tığ, buhurdan, ayna, gülâbdan (gülsuyu serpmek için kap), şamdan, kaşık, yüksük sadece bazıları.
İncili puşiden çuha hırkalara, ketefi şaldan ala kürke (tilki postunun kıymetli yerlerinden yapılan, neredeyse samur kadar değerli bir kürk) giysi ve çeşit çeşit giysilik kumaş da listenin önemli kısmını oluşturuyor.
Çeşitliliği şu şekilde görmek daha mümkün:
Satır 2 – 8 aded beyaz dekolte, 10 aded beyaz silk, 3 aded beyaz eteklik, 6 çift eldiven, 50 aded ipek kurdela, 24 aded ipekli mendil, 12 aded … mendil.
Satır 5 – 1 aded ma namazlık sırma işlemeli Hama-kari seccade, 1 aded ma namazlık kazazi işlemeli işlemeli atles seccade, 1 aded ipekli seccade pişbikeri, 1 aded sırma işlemeli abdest havlusu.
Satır 8 – 1 aded Hama-kari mai yatak kat, 1 aded kasnak işlemeli penbe atles yatak kat, 1 aded yeşil çarhi canfes (ipek kumaş) yatak kat.
Satır 12 – 2 aded çuha mak’ad (oturak), 1 aded telli sofra bezi, 10 aded yemek havlusu, 2 aded yüz havlusu, 1 aded anavata işlemeli kaşık kesesi.
Satır 13 – 1 aded İmam Ali taşından tesbih, 1 aded zümrüd tesbih, 1 aded sedefli çakı, 1 aded dikiş makası, 1 aded ilik makası, 1 aded oya makası, 1 aded sedefi peştahta (tezgâh)
Satır 18 – 1 aded sakson sigara kabı, 14 aded ma tabak ve çaydan ve şekerdan çay takımı, 12 aded ma tabak ve mendil şerbet bardağı, 12 aded ma tabak kahve fincanı.
Transkripsiyon: Toygun Altıntaş
Ailenin diğer bir özelliği de altın, gümüş ve yakut gibi değerli madenlerden oluşan mücevherlere verdikleri önemdi. Pahalı mücevherler, herhangi gerekli bir durumda ihtiyaçları karşılamak üzere hazır bir nakit kaynağı olarak da değerlendirilirdi.
Takı şeklinde sipariş edilenlerin bir kısmının üzerinde yerel ve ulusal semboller bulunurdu. En dikkat çekici olanlar da Diyarbekir yöresine özgü yeşil akrebin işlendiği takılardı. Yön belirlediği söylenen yeşil akrepler sadece Diyarbekir’de yaşadığından şehir kültürünün sembolü gibidir.
Seîd Veroj
Aileden Ferda Cemiloğlu ile 15.12.2018 tarihli özel görüşme.
Kürt kültürünün bir parçası olarak konakta tütün ve sigara ayrı bir yer tutardı. Böyle büyük evlerde tütün için gerekli nem derecelerine ve sert, yumuşak ya da kuru özelliklerine göre özel bölümler bulunur ve tütünler kaç yıllık oluşlarına göre ayrı yerlerde tutulurdu. Diğerleri “nadasta” beklerken öncelikle on yılını doldurmuş, ondan sonra daha az bekleyenler kullanılırdı.
Sigara hazırlanışında en önemli iki husus hijyen ve aroma. Sigara yapımında yaprağı yapıştırmak için özel bir yapıştırıcı ve fırça kullanılırdı, tükürükle sarılmazdı. Ayva çekirdeklerinin kaynatılmasıyla hazırlanan bu zamk aynı zamanda sigaraya aroma da katardı. Bu Diyarbakır’a özgü bir kültürdü. Tütün özel bir araçla karıştırılır, elle alınmazdı. Özelliklerine ve çeşitlerine göre hangi bölgelerden geldiklerini ve kime ait olduğunu belirtmek için, tütün kaplarına gümüşten çubuklar dikilirdi. Gümüşün tercih edilmesinin bir nedeni de bakteri üretmemesiydi. Kolera salgını düşünülürse, genel olarak gümüş bardak, kap ve kacak tercihinin ardında da gümüşün bu niteliği yatıyordu.
Sigara içiminde çok değişik ve kıymetli madenlerden yapılmış ağızlıklar kullanılırdı. Kadınlara özel ağızlıklar bulunurdu ve parmakların sigara dumanın etkisiyle sararmaması için bazı ağızlıkların parmaklıkları mevcuttu. Ağızlıklar kadar tütün kutuları, çakmak ve kibritlikler de değişik kıymetli madenlerden işlenirdi. Diyarbakır’daki el işlemeciliği ürünlerinin pek çoğu gibi bunlar da Ermeni ustaların emeklerinin ürünüydü.
Seîd Veroj
Aileden Ferda Cemiloğlu ile 15.12.2018 tarihli özel görüşme.
Cemil Paşa Konağı’nın mirasçılarının Diyarbakır’ı terk ettiği dönemde harem bölümünün bir kanadında 2000’li yıllara kadar evin bekçiliğini üstlenen bir aile yaşamaya devam etti. Selamlık bölümü uzun süre kullanılmadığından kendi haline terk edilmişti. Servis bölümü ise dört farklı aileye satıldığından birçok eklenti, kapatma ve bölünmelerle yapının özgünlüğü tahrip olmuştu. Uzun süre kullanılmadığı ve bakımı yapılmadığı için zaman içinde yapıda önemli deformasyonlar meydana geldi. Harem bölümü güney kanadı büyük ölçüde yıkık durumdaydı.
Meral Halifeoğlu
Konağın harem ve selamlık bölümlerinde 2010 yılında başlayan restorasyon çalışması dört yıl sürdü. Harem bölümü yıkık güney kanadında Diyarbakır Müze Müdürlüğü denetiminde yüzey temizliği ve kısmi araştırma kazısı yapıldı. 1999’da yapılan kazı verileriyle birlikte yeniden değerlendirildi. Diyarbakır’ın geleneksel yapım tekniği ve yaşam kültürünün ince ayrıntılarına kadar görülebildiği Cemil Paşa Konağı, restorasyon çalışmasının ardından Kent Müzesi olarak işlevlendirildi. Cemil Paşa ve ailesine ait objelerin yanında, ziyaretçilere Diyarbakır’a dair tarih, edebiyat, sanat, müzik, yemek ve daha birçok konuda bilgi de sunuluyor.