Ara
SERGİLER
DAĞLARIN, DENGBÊJLERİN, MASALLARIN DİYARI: HAZRO
DAĞLARIN, DENGBÊJLERİN,
MASALLARIN DİYARI: HAZRO

Bölgedeki birçok yer gibi insanlık tarihinin kadim dönemlerini işaret eden tarihî izler ve coğrafi zenginlikler barındıran Hazro, Diyarbakır’ın küçük ilçelerinden biri. Silvan’a bağlı bir bucakken 1954 yılında ilçe statüsüne kavuşmuş.

Yazar Muharrem Erbey için Hazro bir yandan çocukluğundan beri biriktirdikleriyle somut bir hazinenin adresi; diğer yandan anneannesi Hezê’den dinlediği masalların, yörede dolanan rivayetlerin, kilamların birlikteliğinden doğan soyut bir kaynak. Erbey, hiç tanımayanlara Hazro’yu anlatırken bu coğrafyanın yazarlığında ve benliğinde bıraktığı izleri de aktarıyor.

Hazro, Silvan’a bağlı bir bucakken 1954’te ilçe oldu. (Fotoğraf: Şevket Beysanoğlu Koleksiyonu, DKVD Diyarbakır Kent Arşivi)
Hazro, Silvan’a bağlı bir bucakken 1954’te ilçe oldu. (Fotoğraf: Şevket Beysanoğlu Koleksiyonu, DKVD Diyarbakır Kent Arşivi)
Hazro, Muharrem Erbey’in yazarlığına da ilham veren kaynaklardan biri. (Fotoğraf: Hilmi Akyol, 2010, DKVD Diyarbakır Kent Arşivi)
Hazro, Muharrem Erbey’in yazarlığına da ilham veren kaynaklardan biri. (Fotoğraf: Hilmi Akyol, 2010, DKVD Diyarbakır Kent Arşivi)

Özgün fikirlerimi hikâyeleştirerek yazmama vesile olan anneannem Hezê’nin Kürtçe masallarının geçtiği, sarp dağların arasına kurulmuş, muhteşem doğasıyla insana huzur veren tarihî Hazro’yu size anlatmaya çalışacağım.

Havsalamda Hazro’ya dair en derin izler, dengbêj olan dedem Hacı Salih’in sol elini kulağına dayayarak söylediği Kürtçe stranlar, anneannem Hezê’nin çıra ışığında anlattığı, Kürtçe hebroşk denilen, Binbir Gece Masalları tadındaki mistik hikâyeler ve bir de uzaklardan sizi çağıran heybetli dağlardır.

Çocukluğumda otobüsle Diyarbakır’ın merkezinden Hazro’ya giderken Siirt yol ayrımında Başnik’ten sonra soldaki stabil yola sapar, düz bir ovada giderdik. Dersil ve Mêrenî’den geçerek dağların arasındaki boğaza yaklaşınca, sol tarafta dağın başında, efsaneye göre güneşin batışını kaçırdıkları için bir anda taş kesilen düğün alayını temsil eden Gelin Güveyi Taşları’nı görürdük. Onları ibretle seyrederken Zuğur Boğazı’ndan mistik masallar diyarına girerdik.

Karasal iklimin hâkim olduğu Hazro’nun en önemli su kaynağı olan Zuğur Çayı Zergüş’te doğar, Bismil’de Dicle Nehri’ne karıştıktan sonra Basra’ya kadar uzanır.

Zuğur Boğazı’na girer girmez, aşağıda Zuğur Çayı’nın üstünde rüzgârla hışırdayan yeşil kavaklara, meşe ve ardıç ağaçlarına, dağın sırtına kurulu üst üste dizili kerpiçten köy evlerine, sert çıplak devasa kayalıklara, hayvan ağıllarının olduğu dağ köyüne, bir film karesine yavaş yavaş girercesine bakardık.

Zuğur Çayı boyunca uzanan meşhur taş değirmenlerine giden, heybeleri buğday dolu eşek ve katırları, sağ tarafta görkemli Biler Dağı’nı (Zinarê Biler), sol tarafta ise Horoz Dağı’nı (Zinarê Dîk) seyrederek geçerdik. Ermenice Khaçerdum/Hacertum, Kürtçe Girê Habo denilen Uzuncaeski Dağı’nın güney eteğinde engebeli bir alanda kurulmuş Hazro’ya doğru yol alırken, sol taraftaki dağın tepesine, oradaki Tercil Kalesi’nin yıkıntılarına ürpertiyle bakmadan edemezdik.

İlçe dağlarıyla, çeşitli su kaynaklarıyla büyüleyici bir coğrafyada yer alıyor. (Fotoğraf: Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Arşivi, 2014)
İlçe dağlarıyla, çeşitli su kaynaklarıyla büyüleyici bir coğrafyada yer alıyor. (Fotoğraf: Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Arşivi, 2014)
Hazro beylerinden Budak ailesine ait konak. (Fotoğraf: Gültekin Tetik, 2013, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Arşivi)
Hazro beylerinden Budak ailesine ait konak. (Fotoğraf: Gültekin Tetik, 2013, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Arşivi)

Hazro’ya varır varmaz, çarşıdaki eski taş döşeli daracık sokaklardan yürür, Hazro beylerinin devasa konaklarının önünden geçerek dedem Hacı Salih’in Bahçe Mahallesi’ndeki iki katlı taş evine varırdık.

Aynı taş döşeli sokaktan meydana, Bahçe Mahallesi Camii’nin önüne çıkılırdı. Biz orada sere sergo (çöp dökülen yer) denilen yerde oyun oynardık. Aşağı doğru kırmızı taşların olduğu Kevirê Henît’i (kırmızı taş), Hazrolu kadınların gündüz kazanlarda çamaşır yıkadığı, banyo yaptığı, gece de cinlerin, perilerin banyo yapmaya geldiği söylenen Kaniya Mesîlkê’yi (Mesilk Çeşmesi), önünden korkuyla koşarak geçtiğimiz ilçe mezarlığını, futbol sahasını arkamda bırakırdım. Sonra Gulo Halam’ın bahçelerinin içinde yer alan Zergüş Çayı’nın kaynağına gider, kendimi o buz gibi suya atardım.

20. yüzyılın başında Hazro’da dokumacılık gibi çeşitli zanaatlarla, ticaret ve bağcılıkla uğraşan Ermeniler, Kürtlerle birlikte yaşardı. Hazro’da 1900’lü yılların başında Ermeni nüfusun yayıldığı 30 köyün en büyüklerinden olan Agrak, Başneğ, Dersil, Hodnov, Cırnokh, Sıleman ve Kufercin’in zanaatkârları, özellikle dokumacıları haklı bir şöhrete sahipti.

Hazro’da uzun yıllar bölgenin yakacak ihtiyacını karşılayan ve yakın zamana kadar açık olan taş kömürü ocakları vardı. Günümüzde ovada tarım, çiftçilik, dağlık alanda bağcılık, hayvancılık, ilçe merkezinde küçük çaplı ticaret ve halı dokumacılığı yapılır. Buğday, arpa, nohut, mercimek, tütün, pamuk ekilir. Ayrıca ilçenin çevresinde zengin petrol, pembe mermer, linyit, demir ve kükürt yatakları bulunur.

Ermenilerden kalan halı dokuma işini canlandırmak amacıyla Hazro’da 1988’den beri Sümerbank desteğiyle oluşturulan 66 tezgâhta, çok sayıda kursiyer Hereke halı dokur. Günümüzde iki atölyedeki üretim, Diyarbakır ilçeleri arasında verimlilik ve kalite açısından yıllardır ilk sırada yer alır; dokunan halılar yurtdışına da ihraç edilir.

Dokumacılık bölgede kadınların çok maharetli olduğu bir zanaat. (Fotoğraf: Mehmet Mercan, 1980’ler, DKVD Diyarbakır Kent Arşivi)
Dokumacılık bölgede kadınların çok maharetli olduğu bir zanaat. (Fotoğraf: Mehmet Mercan, 1980’ler, DKVD Diyarbakır Kent Arşivi)
İlçede Hazro beylerine ait, kimi harabe halde birkaç konak bulunuyor. Fotoğraftaki Faris Bey Köşkü. (Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Arşivi, 2014)
İlçede Hazro beylerine ait, kimi harabe halde birkaç konak bulunuyor. Fotoğraftaki Faris Bey Köşkü. (Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Arşivi, 2014)

Hazro’nun mimarisi genelde iki katlı kâgir evlerden ibarettir. Damlar genelde topraktır; ilk kat ağıl, tuvalet, banyo, kiler, ikinci kat ise yaşam alanıdır. Evlerin duvarları bölgede bulunan sarı taşlardan (kalker), tavanları kütük ağaçlardan yapılır.

Evlerin oturma odasında yaz-kış önünde oturup şevberk (gece sohbeti) yaptığımız, pestil, sucuk, kesme, kuru incir, kuru üzüm yediğimiz, ateşin eksik olmadığı kuçiklar (küçük şömineler) vardı. Değirmenden gelen unla yapılanlar bir yandan tandırda pişirilirdi.

Halen eski Hazro’da birkaç mahallede iki katlı taş evler, bir zamanlar Atatürk’ün iki defa gelip günlerce kaldığı, Hazro beylerine ait birkaç devasa konak, içleri boş yarı harabe halde restore edilmeyi bekliyor.

Zergüş Çayı’nın kıyısında on kadar taş değirmeni bulunuyordu. Civardan eşekleriyle gelenler kıyıdaki ağaçların altında dinlenirdi.
Zergüş Çayı’nın kıyısında on kadar taş değirmeni bulunuyordu. Civardan eşekleriyle gelenler kıyıdaki ağaçların altında dinlenirdi.

Bir zamanlar Zergüş Çayı kıyısında kurulu, Kürtçe  denilen on civarında meşhur taş değirmeni vardı. Hazro’ya civar köy ve ilçelerden eşekleriyle gelenler yüklerini değirmene bırakır, ağaç altlarına uzanıp yatarlardı.

O yıllarda eşek hem binek hem taşıma amacıyla kullanıldığından dolayı pahalı ve çok kıymetliydi. Değirmene gelenlerin eşekleri bir süre sonra kaybolmaya başlayınca, Kürtçe eşek anlamına gelen ‘ker’ ve hırsızın karşılığı olan ‘diz’ın birleşiminden meydana gelen ‘kerdiz’ Hazroluların lakabı haline gelmiş. Halen tanışma fasıllarında “Hazroluyum” deyince karşımdaki müstehzi bir gülüşle “Ha tu jî kerdiz î”1 dediğinde, ben de gülümseyerek başımı sallarım.

1 “Ha sen de eşek hırsızısın.”

Hazro’nun Asurlular döneminde ismi Hataro idi. Daha sonra Hacra, Hızro, Khazru, Hazrav olarak anıldı. Batı Ermenistan’ın Dikranagerd (Amid) şehrinin 72 kilometre kuzeydoğusunda, bağlarla kaplı, buz gibi pınarlarıyla zengin bir bölgede olan Hazrav’ın ismi, Taron bölgesinin Surp (Aziz) Hovhannes Yeğırdut Manastarı’nın 1445 tarihli dinî fermanında geçer. Klasik Ermenicede “o” sesi “av” şeklinde yazıldığından Hazrav, Hazro olarak okunur.

Hazro’da ilk yerleşim tarih öncesi çağlara kadar uzanır. İlçenin güneyindeki Biler Dağı’nda kayalara oyulmuş oda şeklindeki mağaralar, bu döneme ait yerleşimin çekirdekleri sayılabilir.

Hazro’da Tercil, Ayn Dar ve Mihrani kalelerinin kalıntıları bugüne ulaşmış durumda. Hazro’nun batısındaki yüksek tepede yer alan, ilk adı Hataro daha sonra Tercil olan kalenin Asurlular zamanında yapıldığı düşünülüyor. Tercil Kalesi ilk çağlardan bu yana Perslerin, Makedonya Krallığı’nın, Selevkos, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı imparatorluklarının idaresinde bulunmuş.

Diyarbakır ve çevresi 1515’te Osmanlı Devleti’ne katıldığında Hazro, bu eyalete ait 24 sancaktan biriydi. Bugün Hazro’nun 7 mahallesi, 24 köyü, 37 mezrası mevcut.

Tercil, Ayn Dar ve Mihrani kaleleri çok zarar görmüş olsa da kimi parçalarıyla bugüne ulaşmış durumda. Bu fotoğraf Tercil Kalesi’nden. (DKVD Diyarbakır Kent Arşivi)
Tercil, Ayn Dar ve Mihrani kaleleri çok zarar görmüş olsa da kimi parçalarıyla bugüne ulaşmış durumda. Bu fotoğraf Tercil Kalesi’nden. (DKVD Diyarbakır Kent Arşivi)

Hazro beyleri dendiğinde Tercil beylerinin soyu kastedilir. Kürt Zırkan aşiretinden gelen beyliklerden biri de Tercil (Tırcıli) idi. Bölgedeki bu Kürt yönetimi 16. yüzyılda başlayarak 19. yüzyıla kadar sürdü.

Zırkanlılar, Kürt tarihi açısından önemli kaynaklardan olan Şerefname’de de anılır:

“Zırkanlılar’ın kökeni aslında Tercil ve Atak’tır.¹ (…) Zırkan’ın ilk hükümdarının soyu Seyyid Hasan (…) Şam ülkesinden Mardin Vilayetine geldiğinde Atak Nahiyesi’ne yerleşti ve ibadetle, dindarlıkla, kanaatkârlıkla meşgul oldu. (…) Bir rivayete göre, mavi gözlü olduğu, diğer bir rivayete göre ise devamlı mavi elbise giydiği için ‘Şeyh Hasan-ı Ezrakî’² adını almıştı. Bu, Selçukluların en büyük komutanlarından biri olan Emîr Artuk bin Ekseb’in Selçuklu Sultanı adına Amed, Mardin, Harbut, Mıcıngerd ve Hasankeyf Hükümeti’ni yönettiği dönemdeydi.

Bu Bey’in güzel ve son derece zeki bir kızı vardı. Kız sevdaya tutulmuş ve delilik derecesine varmıştı; mütehassıs tabipler ve mahir hekimler bu kızın tedavisinden aciz kalmışlardı.  Bu durum günden güne şiddetleniyordu. Bu durum karşısında Emir Artuk’un, Şeyh Hasan-ı Ezrakî’yi çağırıp, kendisinden, Allah’ın kızına şifa vermesi için dua etmesini istemekten başka çaresi kalmadı. Şeyh bazı duaları suya okumaya başladı, sonra bu suyu hasta kızın başına döktü. Yüce Allah da bu temiz Şeyh’in himmetiyle kıza şifa verdi. Bunun üzerine Emîr, kızını Şeyh’e nikahlamak istedi; Şeyh bunu reddedince de kızı Şeyh’in oğlu Hasan’la evlendirdi; sonra da kendisine Tercil Nahiyesi’nin hükümdarlığını verdi.”

Evliya Çelebi de seyahatnamesinde bir Osmanlı vezirinin Tercil Kalesi’nden “tuğra-yı garrâ” ile padişah emri yazıp Van Kalesi’nin onarımı için bir kapıcıbaşını Van’a göndermesinden bahseder.

¹ Tercil Hazro’da bir kale, Atak ise Lice’de bir kaledir.
² Ezrak: Gök renkli, mavi.
Surp Tovmas Manastırı’nın kalıntıları bugün Yerhisar (Tercil) köyü sınırları içinde. (Fotoğraf: Hrant Dink Vakfı Arşivi)
Surp Tovmas Manastırı’nın kalıntıları bugün Yerhisar (Tercil) köyü sınırları içinde. (Fotoğraf: Hrant Dink Vakfı Arşivi)

Çocukken bir-iki kez bayılmıştım. Bunun sebebini bulmak amacıyla annem Fatma, anneannem Hezê beni Tercil Kalesi’ne götürmüşlerdi. Sarp dağı eşek sırtında çıkıp, kaledeki yıkık manastırın içine girmiştik. Annem yere serdiği minderde, sarı simli yastıkta uyursam, aksakallı bir dedenin rüyamda benimle konuşacağını ve şifa yolu göstereceğini söylemişti. Ben o sıcak yaz günü, her yanı açık olan, aydınlık, yıkık manastırda gözlerimi kapatmış ama bir türlü uyuyamamıştım, eve dönmüştük.

Bir tepe üzerinde inşa edilmiş olan Ulu Cami onarım ve eklemelerle karakteristik özelliklerini büyük ölçüde yitirmiş durumda. Dedem Hacı Salih, Ramazan aylarında iftar vakti geldiğinde Ulu Cami’ye omzunda tüfeğiyle gider, tüfeğini havaya doğru patlatarak tüm ilçeye iftar vaktini duyururdu.

Kitabesi bulunmadığından bu caminin ne zaman ve kim tarafından yaptırıldığı net değil. Kimi kaynaklarda 13. yüzyılda Eyyubîler döneminde, bazı kaynaklarda ise Osmanlı mimarisine benzerliğinden ötürü 16.-17. yüzyıllarda inşa edildiği geçiyor.

Dikdörtgen planlı olan cami kesme taştan yapılmış. Giriş kapısı ve mihrap nişi mukarnas ve geometrik bezemelerle göz alıcı bir işçiliğe sahip. İki katlı olan ön cephesinde özgün bir taş döşemeciliği göze çarpıyor.

Ne zaman yapıldığı net olarak bilinmeyen Ulu Cami, yıllar içinde kimi onarım ve eklemelerle özgün halini yitirmiş. (Fotoğraf: DİFAK, 2015, DKVD Diyarbakır Kent Arşivi)
Ne zaman yapıldığı net olarak bilinmeyen Ulu Cami, yıllar içinde kimi onarım ve eklemelerle özgün halini yitirmiş. (Fotoğraf: DİFAK, 2015, DKVD Diyarbakır Kent Arşivi)
20. yüzyılın başında 30 köyde, yaklaşık 400 hanede Ermeniler yaşıyordu. Fotoğraftaki kalıntı Çökeksu (Ayn Berik) köyündeki Surp Asdvadzadzin Kilisesi’ne ait. (Hrant Dink Vakfı Arşivi)
20. yüzyılın başında 30 köyde, yaklaşık 400 hanede Ermeniler yaşıyordu. Fotoğraftaki kalıntı Çökeksu (Ayn Berik) köyündeki Surp Asdvadzadzin Kilisesi’ne ait. (Hrant Dink Vakfı Arşivi)

1915 öncesinde Hazro merkezde iki Ermeni kilisesi ve 50 öğrencili bir Ermeni okulu bulunuyordu. Surp Şımavon Kilisesi 1851’de, Surp Asdvadzadzin Kilisesi’yse 1849’da inşa edilmişti. Bu yapılardan hiçbiri günümüze ulaşamadı. Yerhisar (Tercil) köyünde 1704 yılında inşa edilen Surp Tovmas Manastırı ve Çökeksu (Ayn Berik, Aynaprig, Ayndav) köyünde 1853’te inşa edilen Surp Asdvadzadzin Kilisesi gibi pek çok yapı, 20. yüzyıl başında bu bölgedeki 30 köyde yaklaşık 400 hanede yaşayan Ermenilere aitti. 1895-96 Ermeni kırımları esnasında Hazro ve çevresindeki köyler talan edildi. 1915’te Ermeniler, Hazro’ya yakın olan Newala Xaço (Mekaba Xaço) ve Şikefta Dibûrî’de tamamen yok edildiler.

Mêrenî Kalesi’nden bugüne pek az iz ulaşmış. Şeyh Hasane Zeraki’nin türbesinin Ülgen (Mêrenî ) köyünde olduğu rivayet edilir. Çok eski zamanlardan beri üç perşembe günü burayı ziyaret eden felçli hastaların şifa bulacağına inanılır. Hâlâ devam eden geleneğe göre şeyhin soyundan gelenlerden biri Şımık’la (kutsal terlik) ya da eliyle hastanın sırtına dokunduğunda iyileşeceği düşünülür. Mêrenî Ziyareti dışında, Şahabuddin ve Şapur, Şeyh Zeydin ve Şeyh Fahri ziyaretleri de çok kişiyi buralara çeker.

Hazro merkeze çok yakın olan Tercil Kalesi’nin eteklerindeki Şikefta Qeblê (Keble Mağarası) neredeyse tüm Hazro’nun sığabileceği kadar devasa büyüklüktedir. Hazro merkez mahallelerinden Çökeksu’nun aşağısında olan Newala Kûrê (Kure Ovası) ise yeşili bol, tahıl ekilen, hafif eğimli bir ovadır. Her iki yer için de 1915’te Ermenilerin kırımına dair hikâyeler hâlâ anlatılır.

Üç perşembe günü ziyaret eden felçli hastaların şifa bulacağına inanılan Şeyh Hasane Zeraki’nin türbesi. (Fotoğraf: Nizameddin Pirinççioğlu)
Üç perşembe günü ziyaret eden felçli hastaların şifa bulacağına inanılan Şeyh Hasane Zeraki’nin türbesi. (Fotoğraf: Nizameddin Pirinççioğlu)
Geliyê Godernê, barındırdığı biyoçeşitliliğe rağmen Silvan Barajı inşaatı nedeniyle risk altında. Fotoğrafta görülense Godernê Köprüsü. (Nizameddin Pirinççioğlu)
Geliyê Godernê, barındırdığı biyoçeşitliliğe rağmen Silvan Barajı inşaatı nedeniyle risk altında. Fotoğrafta görülense Godernê Köprüsü. (Nizameddin Pirinççioğlu)

Ayn Dar Kalesi, eski Amid’den başlayıp Tercil, Daraheni olarak adlandırılan Genç, Çevlik, Bingöl üzerinden Erzurum’a devam eden kervan rotasıyla buluşan yolun güvenliğini sağlamak amacıyla, ovaya hâkim bir tepede kayalık alana kurulmuş. İçinde sarnıç, anıt kaya mezarları ve gizli tüneller bulunan kalenin tarihi MÖ 3000 yılına uzanıyor. Asur ve Akat izleri taşıyan seramiklere ulaşılan kale 2011’de “Tarihî Kela Kaya Mezarları” adıyla tescil edilerek birinci derece arkeolojik sit alanı statüsüne kavuştu.

Geliyê Godernê (Godernê Vadisi), barındırdığı biyoçeşitlilik ve Neolitik döneme uzanan geçmişiyle bölgedeki canlı yaşamının toplu hafızası niteliğinde. Fakat ne yazık ki planlanan Silvan Barajı nedeniyle vadide ağaçlar kesiliyor, dinamitle yapılan çalışmalar doğaya zarar veriyor. Bittiğinde vadinin bir kısmı su altında kalacağından bu muhteşem insanlık mirasını korumak gerekiyor.

Hazro, Kürtçe kilamlarıyla, sözlü kültür temsilcilerinden olan stranbêjleri ve dengbêjleriyle de tanınan bir ilçe.

Kilamlar, yaşanmış bir hikâyenin acıyla yoğrularak, kederli bir sesle dışarı, kimine göre dağlara savrulmasıdır. Dengbêjlik sevdanın, başkaldırının çığlığıdır. Dağlarla bu gelenek arasında adı konmamış sırlı bir bağ vardır. Dağları sesiyle aşmaya çalışan, yenemediği dağı barışmaya çağıran içli insanların isyan çığlığıdır dengbêjlik. Fekî Süleyman, Ehmedê Bêsikê, Emînê Hacî Tahar, Dengbêj Arîf, Seyfettinê Kufercinê bunlardan bazılarıdır.

Hazrolu meşhur dengbej Ehmedê Bêsikê’nin Lê Dîlberê stranı, sevdiği kadının başkasıyla evlendirilmesine karşı acıyla söylenmiştir. Şöyle der: “Lê lê gewrê bedla şeveqê li imin zelal bû. Ez ê bala xwe didimê xelqa min a delal xwe da deve eywane, belek pişta xwe da usûnê, lê wî lê lê.

Metin: Muharrem Erbey

Kapak fotoğrafı: Hazro, Şevket Beysanoğlu Koleksiyonu, DKVD Diyarbakır Kent Arşivi

 

KAYNAKÇA

• “Ayn Dar Kalesi’nin gizli geçidi”, Norm Haber, 2023.
• Beysanoğlu, Ş. (2003) Anıtları ve Kitabeleriyle Diyarbakır Tarihi, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi.
• Bozan, O., Ertekin, A. ve Yaz, A. (ed.) (2024) Antikçağ’dan Günümüze Medeniyetler Kavşağında Hazro, Çizgi Kitabevi.
• Evliya Çelebi (1998) Seyahatname, Yapı Kredi Yayınları.
Hazro Kaymakamlığı web sitesi, 2024.
• Hazro Kaymakamlığı (1998) Zuğur’un Ötesi: Hazro.
• Helimoğlu Yavuz, M. (2018) Diyarbakır Efsaneleri, Kaynak Yayınları.
• İzgörer, A. Z. (ed.), (1999) Diyarbakır Salnâmeleri, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi.
• Muhammed Emin Zeki Beg (2014) Kürtler ve Kürdistan Tarihi, Nûbihar Yayınları.
• Pekol, F. (2017) Zirki Beylikleri ve Beyleri Tarihi, Yüksek Lisans Tezi, Mardin Artuklu Üniversitesi, Sosyal Bilimler Entitüsü, Tarih Anabilim Dalı.
• Sadak, C. ve Akyol, H. (ed.), (2007) Antolojiya Dengbêjan / Dengbêj Antolojisi, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi.
• Şerefhan (1990) Şerefname: Kürt Tarihi, (çev.) M. Emin Bozarslan, Hasat Yayınları.
• Tîgrîs, A. ve Çakar, Y. (2012) Amed: Erdnîgarî, Dîrok, Çand, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi.
Türkiye Kültür Varlıkları Haritası, Hrant Dink Vakfı, 2024.

VAROLUŞUN KENTİ: MEYA FARQÎN
SONRAKİ BÖLÜM
VAROLUŞUN KENTİ: MEYA FARQÎN