Coğrafi konum, yer şekilleri ve iklim bakımından bir geçiş bölgesinde yer alan Diyarbakır, jeolojik çağlar boyunca bölgede yaşanan tüm doğal ortam değişikliklerinin yansıdığı, bu yüzden de birçok açıdan özgün nitelikler barındıran bir havzada yer alıyor.
Karasal ve sulak ekosistemlerin birçok alt gruplarıyla yer aldığı, fauna ve flora açısından büyük bir çeşitliliğe sahip olan Diyarbakır Havzası, coğrafyanın dışında başka unsurların da etkisiyle tarihin her döneminde insanlık için cazip bir yaşam alanı oluşturmuş. Doğal çevre nüfus yapısına, yerleşim biçimlerine, iktisadi faaliyetlere doğrudan etki ederek toplumsal yapıyı da şekillendirmiş.
Bu özel topoğrafyayı Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Coğrafya Eğitimi Anabilim Dalı akademik kadrosunda yer alan Sabri Karadoğan ele aldı. Hidrobiyolog Erhan Ünlü bölgeye Dicle Nehri üzerinden odaklandı. Şehir ve bölge plancısı Zeki Fırat Yıldırım ise Dicle Nehri’nin “dere” statüsüne alınması sürecine ve bunun sonuçlarına dikkat çekti.
Diyarbakır Havzası, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin Dicle bölümünde, kuzeyde ve doğuda Güneydoğu Toroslar’ın kenar kıvrım kuşağı (Silvan-Hazro kıvrım zonu) ile güneyde Mardin Platosu arasındaki düzlükleri kapsıyor.
Türkiye’nin en güneyindeki kıvrımlı dağ oluşum ünitesini oluşturan bir kuşakta yer alan ve hem iklim hem de yer şekilleri açısından geçiş bölgesinde bulunan Diyarbakır Havzası, jeolojik çağlar boyunca meydana gelen doğal ortam değişikliklerinin şiddetle yaşandığı bir coğrafi konuma sahip.
Diyarbakır kentinin de üzerinde kurulduğu, Dicle Nehri’ne dayanan ve bu nehir tarafından kesilen bazalt akıntıları, özel bir topoğrafya olarak karşımıza çıkıyor. Eski kentin kurulduğu alanda bazalt kütlelerinin killi depolar üzerine gelmesi ve Dicle Nehri’nin aşındırıcı etkileri sonucu dik yamaçların oluştuğunu görüyoruz. Dicle Nehri tarafından kesilen dik bazalt kayalıkları, savunmaya elverişli bir mekânın oluşmasına yol açmış. Bazalt kayacı, bu amaçla yapılmış surların yanı sıra konutlar ve diğer mimari yapılar için uygun bir malzeme teşkil ediyor.
Prof. Dr. Sabri Karadoğan, Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Coğrafya Eğitimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
Diyarbakır Havzası’nı, kuzeyinde Güneydoğu Toroslar, güneyinde yüksek Mardin-Midyat kalker platosu, batısında Karacadağ Volkanı, doğusunda Raman Dağı ile çevresinde önemli topoğrafik eşikler bulunan geniş bir tortullanma alanı olarak niteleyebiliriz.
Diyarbakır Havzası’nın jeomorfolojik evrimi, kıta-kıta çarpışması ve Güney Neo-Tetis Okyanusu’nun kapanışı sonrası hem yerkabuğu hareketlerini, hem topoğrafik aşınım süreçlerini çok açık yansıtıyor. Özellikle jeomorfolojik süreçlerle topoğrafik anlamda yakın çevresine göre uygun bir yaşam alanı oluşturan havza, ulaşım, toprak, hidrografya, yeraltı ve yerüstü kaynakları gibi diğer elverişli coğrafi faktörlerin de eklenmesiyle cazibesini daha da artırıyor. Yaz kuraklığı ve şiddetli buharlaşma koşulları çetin olsa da havza, su potansiyeli açısından zengin. Yüksek çevresine düşen yağışlar, yeraltı suyu veya Dicle Nehri’nin kolları yoluyla havzanın merkezine doğru yöneliyor.
Sabri Karadoğan
Diyarbakır Havzası hem hidrografik, hem jeolojik ve jeomorfolojik anlamda tipik bir havza karakteri sunmasına karşın, Dicle Nehri ve kolları havzanın hemen her kesiminde araziye gömülmüş halde. Bir başka deyişle Diyarbakır Havzası alçak veya yüksek yarılmış bir platolar alanı. Bu durum akarsuların ve onların taşıdığı alüvyonların, toprakların gelişimini kesintiye uğratacak taşkın risklerini ortadan kaldırdığından, havza tabanı birinci sınıf tarımsal arazilere sahip.
Yer tarihi boyunca değişen doğal çevre kompozisyonu etkisini fauna ve flora çeşitliğine de yansıtıyor. Bu sayede hem Avrupa-Sibirya, hem Akdeniz, hem de stepik fauna ve flora elemanlarını içeren bir biyolojik çeşitlilikten söz edebiliyoruz. Karasal ve sulak ekosistemler havzada birçok alt habitat grupları ile temsil ediliyor. Sulak alan ekosistemi içinde, akıntı hızı yüksek akarsular ve dereler, durgun ve yavaş akan akarsular, karstik çöküntü gölleri gibi birçok alt sistem mevcut. Karasal ekosistem içinde ise step, meşe ormanları, meyve bahçeleri, akarsu, vadi, dağ, volkanik alan ekosistemleri gibi birçok habitat bulunuyor.
Sabri Karadoğan
Diyarbakır Havzası, fiziki özellikler bakımından oldukça özgün coğrafi bir ünite. Bu, hem jeolojik ve jeomorfolojik, hem de iklimsel özellikleriyle Türkiye’deki birçok coğrafi problemin aydınlatılmasında anahtar rolü üstlendiği anlamına geliyor. Aynı coğrafi bütünlük ve renklilik nüfus ve yerleşme ile iktisadi faaliyetler konusunda da kendini gösteriyor. Özellikle kır nüfusu ve aşiret halindeki toplumsal örgütlenmesi ile Türkiye’nin diğer coğrafi bölgelerine göre farklı bir toplumsal yapıdan bahsedebiliyoruz.
Diyarbakır Havzası fiziksel koşulların hızlı bir değişim ve gelişim süreci yaşadığı, farklı kökene ait sahaları kısa mesafeler dahilinde bünyesinde bulunduran ve aynı zamanda heterojen kültürel yapının da sürekli değiştiği, zenginleştiği bir bölge. Havza, tarih boyunca hem göçebe hem yerleşik yaşam açısından uygun fiziksel şartlar sunmuş.
Kuzeydeki alanlarda morfoloji sarp, arızalı ve dağlık olduğundan Dicle Nehri boğazlar içinde akar. Çevredeki sarp kayalıklar ve kalker blokları, savunma ihtiyacı duyan uygarlıklar için ideal bir ortam hazırlarken, daha aşağıda bir plato içinde araziyi yararak akan Dicle Nehri’nin alüvyonlarıyla oluşan verimli topraklar, gittikçe genişleyen vadi ve ardından Arabistan platformuna ait düzlükler, insanlık tarihinde yerleşik düzenin oluşmasına ve tarım kültürünün gelişmesine ev sahipliği yapmıştır. Bunda elverişli iklim ve ulaşım şartlarının da etkisi büyük. Zira “bereketli hilal” olarak anılan ve Yukarı Mezopotamya’nın bir parçası olan bölge, güneyindeki kurak ve yarı kurak düzlüklere göre çok daha elverişli doğal koşullara sahip.
Bölge uygarlık tarihi açısından sadece Mezopotamya’nın bir parçası olarak değil, Yakındoğu kültürleri ile Anadolu kültürlerinin birleştiği, birbirleriyle kaynaştığı yer olması açısından da önemli. Bu nedenle havzada binlerce yıllık birikimin izlerini taşıyan çok sayıda arkeolojik kalıntı görebilmek mümkün. Çayönü, Körtik Tepe, Salat Tepe, Üçtepe, Ziyaret Tepe, Hallan Çemi gibi sayısız höyük ve Hassuni, Hilar, Eğil ve Zerzevan Kalesi gibi antik yerleşim örnekleri, insanlık tarihine ışık tutacak iskân çekirdekleri olarak kabul ediliyor.
Sabri Karadoğan
Bölgenin kuzeyinde yer alan genç kıvrım dağ kuşakları dünya literatürüne geçecek türden. Özellikle Gercüş, Hacertun (Hazro), Çermik ve çevrelerinin morfolojik yapısı yeryüzünde eşi az görülen jeolojik oluşumlar. Tüm Güneydoğu Torosları silsilesinin oluşumuna neden olan ve aynı zamanda Türkiye tektoniğinin tetikleyicisi olan Arabistan-Anadolu kıta çarpışmasının izleri, Güneydoğu Anadolu tektonik bindirmesi ile bölgede belirgin bir şekilde izlenebiliyor. Kenar kıvrımları ve güney arazisi aynı zamanda ülkenin en önemli petrol rezervi kuşağını oluşturuyor.
Bölge 4. Zaman’ın ikinci bölümünün (Holosen) başlarında olduğu gibi günümüzde de iklim açısından hareketli ve değişken bir kuşakta bulunuyor. Havza tabanında Türkiye’nin en kurak ve en sıcak şartları yaşanırken, kuzeydeki kıvrım eteklerinde ve güneydeki Mardin-Midyat eşiğinde havza tabanına göre oldukça nemli ve bol yağışlı iklim şartları mevcut. Havza tabanı Türkiye’nin en önemli akarsu çökelme ortamlarından biri. Özellikle Dicle Nehri çevresindeki onlarca kilometre uzunluğunda ve yüzlerce metre kalınlığındaki taraça sistemleri, 4. Zaman jeomorfolojisi açısından araştırılmaya değer nitelikte.
Sabri Karadoğan
Mardin Platosu kireçtaşlarının erimesiyle ortaya çıkan karstik oluşumlarıyla doğal olduğu kadar, beşerî hayata da damgasını vuran ilginç coğrafi bir kompozisyon meydana getiriyor. Sürgücü, Savur, Şeyhan, Beyaz Su, Gurs gibi plato içinde açılmış vadiler, birer mikroklima alanı olmaları yanı sıra, Trilobit gibi nadir fosil türlerinin bulunduğu, Türkiye’nin en eski 1. Zaman arazilerini de barındırıyor.
Türkiye’nin en geniş ve tek Hawaii tipi volkanik oluşumu olan Karacadağ çevresi, karakter ve etkileri açısından özgün niteliklere sahip. Bazalt platosu, lav akıntıları, vadileri ve sütunları, çevresindeki jeopark niteliğindeki minyatür volkan konileri ile Karacadağ volkanik arazisi Türkiye’nin ve bölgenin eşsiz jeolojik zenginlikleri arasında. Karacadağ Volkanı’nın coğrafi etkileri, beşerî hayata, ekonomik faaliyetlere, yaşam tarzlarına, Diyarbakır’ın sur içi bölümünde görüldüğü üzere yerleşme dokusuna ve mimariye de şaşırtıcı derecede yansıyor.
Sabri Karadoğan
İnsanlar tarih boyunca en kolay beslenebildiği sulak alanlara yakın yerlerde yaşadı, buralarda medeniyetler kurdu. Buralar sadece besin deposu olarak ele alınamaz; aynı zamanda stratejik önemleri olan alanlardır. Birçok nehir gibi Dicle Nehri de mikroorganizmalar, bitkiler ve hayvanlardan oluşan zengin ekosistemler meydana getirir.
Güneydoğu Toroslar’dan güneye akan Dicle Nehri, Diyarbakır platosunu yararak oluşan düzlüklerde menderesler çizerek Diyarbakır surlarının doğusunda ve güneyinde alüvyonların zenginleştirdiği, bereket sofrası Hevsel Bahçeleri’ni oluşturur. Dicle Vadisi’ndeki jeomorfolojik rejim değişiklikleri hassas bir ekosisteme yol açar. Bu alanlarda oluşan bataklıklar, bataklık çökelleri, göletler, adacıklar ve sazlıklar zengin ekolojik habitatlardır.
Prof. Dr. Erhan Ünlü, Hidrobiyolog
Diyarbakır şehrinin yerleşim tarihi, müstahkem kentin akropolünde yer alan höyükten anlaşıldığına göre MÖ 4. binyıla kadar uzanır. Hevsel Bahçeleri de Diyarbakır’a bereketli ürünler sunan, tarihsel birikime sahip birçok kültürel değeri barındıran, kentin sosyal ve kültürel yaşamını geliştiren, gündelik hayatın, sosyal ve ekonomik yapının önemli unsurlarından biridir.
Dicle Nehri, kentin çevresine yayılan geniş vadide akarken eğim koşullarına bağlı olarak yer yer örgülü akış deseni gösterir ve kum adacıkları oluşturur. Yeraltı suyuna yakın olan bu adacıklar havalandırılmış kumlu topraktan meydana gelir. Devasa Diyarbakır karpuzlarının yetiştirildiği yer de burasıdır.
Erhan Ünlü
Diyarbakır Kent Surları ve Hevsel Bahçeleri, 2015 yılında UNESCO Dünya Kültürel Miras Listesi’ne alındı. Ancak bunun üzerine yapılan bir çalışmanın da gösterdiği gibi, Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri’nin bu listeye girmiş olması konusunda yerel paydaşların bilgi ve farkındalığı yeterli düzeyde değildir.¹
Bazen süzülerek, bazen de kükreyerek akan Dicle Nehri, sadece Ortadoğu’nun değil tüm Asya kıtasının önemli akarsularından biri. Toros Dağları’ndan ve ovalardan Dicle Nehri’nin taşıdığı alüvyonlarla oluşan Hevsel Bahçeleri, binlerce yıldır hem Amed surlarının dibinde yaşayan halklara bereketli ürünler sundu, hem de nadide bitki ve hayvan türlerine ev sahipliği yaptı. Geçmişte masmavi akan suda balıklar ve nehir boyunca uzanan sazlıklarda, su birikintilerinde kurbağalar, kaplumbağalar, su yılanları, kuşlar ve su samurları özgürce ve korkusuzca yaşadı. Günümüzde ise çeşitli insan müdahaleleri ve kirlilik sonucu bu mavilik yerini bulanık bir suya bıraktı; kumluk ve sazlık habitatları bozuldu. Sık sık balık ölümleri görülüyor. Bu manzara, gelecek kuşaklara yapılacak en büyük kötülük anlamına geliyor.
Erhan Ünlü
¹ Zehra Çağlar, UNESCO Dünya Miras listelerinin turizme etkisi: Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri örneği, Batman Üniversitesi, 2018.
Ne yazık ki günümüzde yapılaşma, baraj inşası gibi nedenlerle Dicle Nehri ve çevresindeki canlı çeşitliliği azalıyor, böylelikle tarihte üretimin başladığı yer bir tükenişe doğru gidiyor.
Bu süreçte etkin olan faktörleri sayarken Dicle Nehri’nin Diyarbakır sınırları içerisinde nehir statüsüne sahip olmaması ile başlamak lazım belki de. Üzerine yapılan barajlar nedeniyle nehrin debisi düşmüş durumda. Bunun sonucunda nehrin kaynağından Diyarbakır’ın Bismil ilçesine kadar olan bölümü “dere” statüsüne alındı. Böylelikle tarih boyunca en çok bilinen nehirlerden biri dere haline dönüştürüldü.
Oysa Dicle Nehri’nin isminin etimolojisine baktığımız zaman Sümercede “koşan su” anlamına gelen İdigna sözcüğü karşımıza çıkıyor. Bu Akatçada İdiklat ve Süryanicede Diklat sözcüklerine dönüşmüş. Diklat daha sonra Arapçaya Dicla, Türkçeye Dicle ve Kürtçeye Dîjle olarak girmiş.
Dicle Nehri’nin dünyaca bilinen ismi ise Tigris. İlk Çağ’ın ünlü tarihçisi ve coğrafyacısı Strabon’a göre nehre Med ve Akhamenişler tarafından “ok” anlamına gelen Tigra ismi verilmiş. Medce eski dönem Kürtçesi, Akhamenişce eski dönem Farsçası olarak kabul ediliyor. Aynı zamanda Tigris birçok dilde “kaplan” anlamına geliyor ve bu dillerde çevik bir hayvan olan kaplana da ok benzetmesi yapılıyor.
Bu bilgilerin ışığında tarih boyunca hızlı akan bir nehir olarak anılan Dicle’nin bugün geldiği nokta ayrıca üzücü. Aldığı bu yeni statü sonucu, maalesef kıyı şeridine 50 metre mesafeye kadar yapı inşa edilebilecek.
Zeki Fırat Yıldırım, Şehir ve bölge plancısı
KAYNAKÇA
Sabri Karadoğan
• Ardos, M. (1992) Türkiye’de Kuvaterner Jeomorfolojisi, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayını, İstanbul.
• Atalay, İ. (1987) Türkiye Jeomorfolojisine Giriş, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayını, İzmir: 384.
• Erinç, S. (1980) “Kültürel Çevrebilim Açısından Güneydoğu Anadolu”, İstanbul ve Chicago Üniversiteleri Karma Projesi Güneydoğu Anadolu Tarihöncesi Araştırmaları, (ed.) H. Çambel ve R. J. Braidwood, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayını, İstanbul: 65-72.
• Haksal, A. (1981) Petrographie und Geochemie des Schildvulkans Karacadağ, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Universität Hamburg, Hamburg.
• Karadoğan, S. ve Kozbe, G. (2013) “Yukarı Dicle Havzasının (Batman-Bismil Arası) Jeomorfolojik Özellikleri ve Arkeolojik Yerleşme/Buluntu Yerlerinin Dönemler Boyunca Mekan Etkileşimleri”, Profesör Doktor İlhan Kayan’a Armağan, (ed.) Ertuğ Öner, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayını, İzmir: 540-564.
• Karadoğan, S. (2019) “Kuruluş yeri açısından Diyarbakır kentinin sitüasyonu ve jeoloji-jeomorfoloji ilişkileri”, Uluslararası Katılımlı 72. Türkiye Jeoloji Kurultayı Bildiriler Kitabı, Jeoloji Mühendisleri Odası Yayınları, Ankara: 890-895.
• Sözer, A.N. (1984) “Güneydoğu Anadolu’nun Doğal Çevre Şartlarına Coğrafi Bir Bakış”, Ege Coğrafya Dergisi, 2(1): 8-30.
• Şaroğlu, F. (1986) “Doğu Anadolu’nun Neotektonik Dönemde Jeolojik ve Yapısal Evrimi”, Maden Tetkik ve Arama Dergisi, 107: 70-93.
• Yıldırım, A. ve Karadoğan, S. (2010) Güneydoğu Anadolu’nun Jeo-Tektoniği ve Depremselliği, Çantay Yayınları, İstanbul.
Erhan Ünlü
• Baştuğ, İ. (2014) “Cennet Bahçesi Hevsel”, Atlas, 254.
• Çağlar, Z. (2018) UNESCO Dünya Miras listelerinin turizme etkisi: Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri örneği, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Batman Üniversitesi, Batman.
• Ökse, A. T., Soyukaya, N., Yumruk, Ş., Doğan, N., Ayçiçek, G., Akdemir, N. A., Akmaz, M. S., Akkuş, E., Han, Z. ve Humartas, S. (2015) “The Earliest Settlement of the City of Diyarbakır: Amida Höyük at İçkale”, OLBA, 23: 59-110.
• UNESCO (2015): “Diyarbakır Fortress and Hevsel Gardens Cultural Landscape”, UNESCO World Heritage List, 2015.
Teşekkür: Prof. Dr. Sabri Karadoğan, arkeolog Nevin Soyukaya ve Atlas dergisi (coğrafi, tarihî ve arkeolojik bilgiler) ile adını burada zikredemediğim bilim insanlarımıza katkıları için teşekkürü bir borç bilirim. – Erhan Ünlü
Zeki Fırat Yıldırım
• Aksoy, B. (2000) “Dicle Adının Kaynağı”, bilalaksoy.com.
• Ayman, O. (2011) “Dicle Güzeli”, National Geographic, 28.
• “Dicle Nehri’ne ranta açabilmek için ‘dere’ statüsü”, Kuzey Ormanları Savunması, 2015.
• Doğan, K. F. (2011) “Dicle’nin etimolojisi üzerine deneme”, cebaxcor.blogspot.com.
• Ertekin, A. S., Dicle Vadisi Florası.
• Mungan, R. (2010) Buğdaycıl’ın (Luscinia Svecica) Dicle Kuş Halkalama İstasyonundaki (Diyarbakır) Göç Dinamiği, Yüksek Lisans Tezi, Dicle Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Diyarbakır.
• Ünlü, E., Dicle Nehri’ndeki Biyolojik Yaşamı Tehdit Eden Çevresel Faktörler.