Diyarbakır’ın en kalabalık yerlerinden birinde olan Ulu Cami, daha avlusuna girildiği anda ritmi ve derinliğiyle kendi evrenine çekiyor insanı. Bu etkileyici yapının özgünlüğü ve zenginliği, akan tarihle birlikte şekil almasında yatıyor. Her mimari dokunuş, her yeni ekleme, 600’lü yıllardan başlayarak farklı medeniyetlerin, siyasi ve dinî izlerini bugüne taşıyor. Hâlâ bir ibadet merkezi işlevi görmesinin dışında kentin, kültürler, diller ve dinler anlamında çeşitliliğinin bir anıtı olarak da kendini gösteriyor.
Surların çevrelediği geleneksel kent alanının kuzeybatı diliminde, Cami-i Kebir Mahallesi’nde yer alan Ulu Cami, Diyarbakır için simge yapılardan biri. Kaynaklar, bu yapının kentin 639 yılında İslam dünyasına girişiyle, planı ve boyutu bugün bilinmeyen Mar Toma Kilisesi’nden dönüştürülmüş olduğunu söylüyor. 1085’te Selçukluların hakimiyetine geçişle birlikte, 1090 yılında iyi bir onarım görmüş. Üzerindeki birçok yazıt, sonraki süreçte birçok medeniyet tarafından onarılarak eklemelerin yapıldığını gösteriyor. Kare gövdeli minare 1839, avludaki şadırvan ise 1849 yılında inşa edilmiş.
Doç. Dr. Meral Halifeoğlu, Restoratör mimar
Kent yaşamının dinî, kültürel, ticari ve siyasi merkezi olarak tanımlanabilecek bir alanda inşa edilen Ulu Cami, farklı dönemlerde yapılan müdahaleler sonucu yeni eklemeler, genişletmeler ve onarımlarla bugünkü şeklini alarak anıtsal bir kompleks haline gelmiş. Ne zaman inşa edildiğine dair elimizde kesin kaynak bulunmasa da kompleksi meydana getiren yapıların materyal verileri, yapı tipleri, malzeme teknikleri ve süsleme unsurları, Diyarbakır’ın oluşum süreci boyunca kentin önemli dinî ve kültürel merkezlerinden biri olduğunu gösteriyor.
Doç. Dr. Birgül Açıkyıldız, Sanat tarihçisi
Ulu Cami, tarihi boyunca Diyarbakır’da yaşamış ve yaşamaya devam eden toplulukların dinî ritüellerini gerçekleştirdikleri kutsal bir mekân olmasının yanı sıra insanların sosyal aktivitelerini de gerçekleştirdikleri bir yer. Kentte egemenlik kurmuş tüm siyasi iktidarların en önemli anıtsal sembolü olarak varlık gösterdiğinden ve burada yaşamış her topluluğa ait bir kalıntı barındırdığından, büyük bir politik sembolizme de sahip. Bundan dolayı Ulu Cami kentin çok etnili, dilli, kültürlü ve dinli yapısının bir yansıması olarak kültürler ve dinler arası etkileşim açısından da kayda değer veriler sunuyor.
Birgül Açıkyıldız
Ulu Cami’nin doğu yüzündeki kemerli ana giriş, hemen önündeki çarşının yükseltileri nedeniyle dışarıdan yeterince algılanamıyor. Diğer girişler ise geleneksel sokaklara açılıyor. Bazalt taşın hâkim olduğu caminin avlu kanatları, devşirme olduğu düşünülen farklı biçimdeki sütunlar ve bezemeler ile zenginleştirilmiş.
Meral Halifeoğlu
Yapının dörtgene yakın geniş avlusunun çevresinde güneyde Hanefiler Bölümü; kuzeyde Şafiler Bölümü, kuzey giriş aralığı, Mesudiye Medresesi, güney revakı, geleneksel bir ev ve helalar; doğuda daha önce muvakkithane olduğu söylenen kütüphane ve doğu girişi; batıda ise batı girişinin de yer aldığı batı revakı ile üstündeki Kur’an kursu dershaneleri bulunuyor. Sekizgen, sivri piramidal külahlı, Osmanlı Dönemi’nde yapılmış şadırvan ve birkaç basamakla yükseltilmiş namazgâh ile havuz, geniş avluda yer alan diğer birimlerden. Avlunun kuzeyinde Mesudiye Medresesi avlu revakı ve kuzey giriş aralığının önünde de bir güneş saati mevcut.
Meral Halifeoğlu
Farklı bölümlerde 2010-2017 yılları arasında yapılan arkeolojik sondaj, yapının yan yana ve alt alta çok farklı dönem kültür katmanlarının varlığına ışık tuttuğunu gösteriyor. En azından Roma döneminden (4. yüzyıl) beri kesintisiz olarak bir kült merkezi olarak varlık gösterdiği kanıtlanmış durumda. Yapıda Roma dönemine ait bir forum ve bir katedrale ait arkeolojik veriler mevcut. Kentin antik tiyatrosundan alınarak devşirme malzeme olarak kullanılan çok sayıda sütun ve silmeler de yapının güçlü Helenistik-Roma dönemi evresine ışık tutuyor.
Tarihçi Waqidi’ye (ö. 823) göre Diyarbakır 7. yüzyılda Arap güçleri tarafından fethedildikten sonra Diyarbakır Katedrali’ni Hıristiyanlarla birlikte kullanmışlar. Yapının üçte ikisi cami olarak işlevlendirilirken üçte biri Hıristiyan cemaate ayrılmış.
Birgül Açıkyıldız
Yapının doğu giriş cephesinde bulunan, iyilik-kötülük mücadelesini sembolize eden alçak kabartma figüratif motifler, muhtemelen yapının Zerdüşt geçmişine gönderme yapıyor. Hz. Ömer zamanında 639 yılında Sasani hâkimiyetine son verilerek Diyarbakır İslam topraklarına katıldığında, Sasani İmparatorluğu’nun resmî dini ve bölge halkının inancı büyük oranda Zerdüştlüktü.
Birgül Açıkyıldız
Avlunun güneyindeki Hanefiler Bölümü’nün enine sahınlı bir planı var, üst örtüsü ahşap kirişli ve kırma çatılı. Şafiler Bölümü ile Doğu ve Batı Maksureleri de ahşap kirişli üst örtüye sahip. Bu geleneksel Diyarbakır yapım tekniği, sadece Mesudiye Medresesi ile tuvaletlerde bulunmuyor. Her iki yapıda da üst örtü, tuğla tonoz örgülü ve avluyu saran revaklardan oluşuyor. Mesudiye Medresesi ve Batı Maksuresi’nin revak kemerlerinde, iç alanlardaki bazı tamamlayıcı duvar örgüleri ile cephe yüzeylerindeki bezeme ve yazıtlarda kalker taşı kullanılmış. Doğu Maksuresi’nin avlu cephesinde kullanılan malzemeler arasında bazalt ve kalkerin yanında, mermer ve breş de yer alıyor.
Meral Halifeoğlu
İslam dönemine ait kitabelerin en erken tarihlisi 1091 yılını veriyor. 1046’da Diyarbakır’ı ziyaret eden İranlı seyyah Nasır-ı Hüsrev’in yapı tasvirleri bugünkü mevcut yapı özellikleriyle büyük ölçüde örtüştüğünden 1091’i inşa değil, onarım tarihi olarak kabul etmek gerekiyor.
Avlunun güneyindeki Hanefiler Mescidi muhtemelen kompleksin en eski yapısı. Daha önce mevcut kilisenin bir bölümünün Arap Müslümanlar tarafından Hıristiyan cemaatle birlikte kullanımı bakımından büyük oranda Şam Emeviye Camii’ne (706-715) benzerlik gösteriyor. Bu nedenle bu bölümün 8. yüzyıl başlarında inşa edilmiş olabileceğini ileri sürmek mümkün.
Mesudiye Medresesi, Şafiler Mescidi, Şafiler Mescidi’nin kuzeyindeki bugün helalar olarak geçen ve muhtemelen bir dönem medrese işlevi görmüş olan yapı, Hanefiler Mescidi’nin batısındaki Zinciriye Medresesi, bunların hepsi İslam döneminin farklı iktidar dönemlerinde eklenerek yapı genişletilmiş.
Birgül Açıkyıldız
Ulu Cami’yi gezerken Hevsel Bahçeleri’yle ilgili tarihî bir kayda rastlamak mümkün. Diyarbakır’ın, o zamanki adıyla Amid’in, ulaşılabilen en eski kayıtlarda Hevsel Bahçeleri’yle birlikte zikredilmesi, bu bahçelerle var olduğunu gösterir gibi. Ulu Cami’nin Hanefiler Bölümü ana girişinin batı kenarındaki kitabe Orta Çağ’dan, 1241 yılından bir kaydı ulaştırıyor bugüne.
Kitabede Sultan Gıyaseddin’in Hevsel’den (Evsel), Mardinkapı’dan, Urfakapı’dan, Diclekapı’dan alınan vergileri kaldırması ele alınıyor, üretimi teşvik eden bu icraatı övülüyor. Tam çevirisi şöyle:
“Allah’ın adıyla başlarım. Hüznümüzü gideren Allah’a hamdolsun. Yüce Emir Büyük Sultan Gıyaseddin (Allah onun sultanlığını kalıcı kılsın.) Evsel’den, Mardinkapı’dan, Urfakapı’dan, Diclekapı’dan alınan vergilerin kaldırılmasını buyurdu. Bunu kalıcı bir hayrat ve Amid halkına bir iyilik olsun diye yaptı. Kim bu buyruğu işittiği halde onu değiştirirse günahı onu değiştireceklerin boynunadır. Kuşkusuz Allah işiten ve bilendir. Yeryüzü ve gökler mevcut oldukça Allah sultanın devletinin devam etmesi için yapılan bütün güzel duaları kabul etsin. Bu iş 639 (1241) yılında gerçekleşti. Peygamber Hz. Muhammed’e salât olsun.”
Gümüş, E. (2015) “Hevsel Bahçeleri’nin Tarihi Süreçte Amid/Diyarbekir Şehri İçin Taşıdığı Önem ve Bu Hususun Vesikalara Yansımaları”, Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzajı, (ed.) Nevin Soyukaya, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzajı Alan Yönetimi Başkanlığı Yayınları, İstanbul: 153.
Ulu Cami yapı topluluğu farklı dönemlerde müdahale görmekle beraber, 2010-2017 yıllarında kapsamlı bir restorasyon çalışmasıyla birçok aykırı müdahaleden temizlendi. Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından yürütülen çalışmayla yakın dönemde yapılmış betonarme döşeme, üst örtü, zemin kaplaması ve diğer niteliksiz eklenti elemanlar söküldü. Çimento esaslı malzemeyle sıvanmış özgün taş yüzeyler temizlenerek ortaya çıkarıldı. Araştırma kazılarıyla yapının daha önceki dönemlerine yönelik bilgilere ulaşıldı. Özellikle Hanefiler Bölümü’nün iç ve dış alanının doğu ve güney bölümündeki kazılarda, yapının farklı dönemlerine ait bilgilere erişildi. Yürüme alanı, iklimlendirme ve yapılan üst örtülerle kazı alanları koruma altına alındı. Ulu Cami, günümüzde ibadete ve ziyaretçilere açık durumda.
Meral Halifeoğlu
Kent yaşamıyla doğrudan organik ilişki içinde olan Ulu Cami, insanlardan izole ya da ulaşılmaz dinî bir mekân özelliğinde bir yapı değil. Ana giriş kapısı olarak tasarlanmış doğu kapı, kadın-erkek, genç-yaşlı, her dinden ve milletten insanın birlikte oturup çaylarını yudumlayarak sohbet ettikleri geniş bir dış avluya açılıyor. Bu konumuyla Ulu Cami işlek kent merkezinde yüksek duvarlarla sınırlanarak şehrin gürültüsünden uzakta son derece manevi bir atmosfer sunarken, bir taraftan da insanların kolayca ulaşabildikleri, günlük hayatlarının önemli uğrak noktalarından biri. Bu nedenle kent belleğinin de kalbi.
Birgül Açıkyıldız
KAYNAKÇA
Birgül Açıkyıldız
• Akok, M. (1969) “Diyarbakır Ulucami Mimari Manzumesi”, Vakıflar Dergisi, 8: 113-139.
• Gabriel, A. (1940) Voyages Archéologiques dans la Turquie Orientale, Paris: 197-199.
• Halifeoğlu, M. ve Assenat, M. (yayın aşamasında) Evaluation of the Excavations Carried Out Between 2010 and 2017 in Diyarbakır Grand Mosque Community Building for Restoration Work: Hanafis Section and Eastern Maksurah.
• van Berchem, M. (1910) Amida: Matériaux pour l’Epigraphie et l’Histoire Musulmanes du Diyar-Bekr, Carl Winter’s Universitätsbuchhandlung, Heidelberg: 51.
• Sözen, M. (1971) Diyarbakır’da Türk Mimarisi, İstanbul.
• Top, M. (2011) “Diyarbakır Ulu Camii ve Müştemilatı”, Medeniyetler Mirası Diyarbakır Mimarisi, (ed.) İrfan Yıldız, Diyarbakır Valiliği Kültür ve Sanat Yayınları, Diyarbakır: 185-226.
• Tuncer, O. C. (2015) Diyarbakır Camileri, Diyarbakır.
Meral Halifeoğlu
• Tuncer, O. C. (1996) Diyarbakır Camileri, Diyarbakır.
• Diyarbakır Vakıflar Bölge Müdürlüğü Arşivi, 2014.