Ara
SERGİLER
DİCLE KENARI BOSTAN, GİYİNMİŞ İPEK FİSTAN
DİCLE KENARI BOSTAN,
GİYİNMİŞ İPEK FİSTAN
Her tür dokumacılığın, özellikle de ipeğin Diyarbakır’ın hafızasında hem iktisadi, hem toplumsal, hem de kültürel olarak bıraktığı izler var. 1940’larda çekilmiş bu fotoğraf Sur’da açılan ipek böcekçiliği okulundan.
Her tür dokumacılığın, özellikle de ipeğin Diyarbakır’ın hafızasında hem iktisadi, hem toplumsal, hem de kültürel olarak bıraktığı izler var. 1940’larda çekilmiş bu fotoğraf Sur’da açılan ipek böcekçiliği okulundan.

Birçok Diyarbakır türküsünde ipekten dem vurulması boşuna değil. Dokumacılığın her çeşidinin hem iktisadi hem toplumsal anlamda köklerinin derin olduğu Diyarbakır ve çevresinde, ipek üretimi de, dokumacılık da hep önemli bir faaliyet oldu. Osmanlı İmparatorluğu’nda Bursa’dan sonra ipek deyince akla ilk gelen şehirlerdendi Diyarbakır.

Osmanlı’nın dünya pazarındaki yerini kaybetmesinin, ipek üretiminin ve dokumacılığın yörede ana iktisadi faaliyetlerden çıkmasının, hem küresel hem yerel ölçekte nedenleri var. Artık o dut ağaçları da yok…

Her şeye rağmen ipek, kültürel anlamını koruyan, şehrin üretim tarihi üzerine düşünürken serüveniyle gösterge niteliğinde ürünlerden.

İpek üzerine en eski bilgiler Çinliler tarafından kayda geçirilmiş; ipek Orta Asya’dan daha sonra tüm dünyaya yayılmış. Anadolu topraklarına 6. yüzyılda girdiği düşünülüyor. 14. yüzyılın sonlarından itibaren ise Osmanlı’nın küresel pazarda üst sıralarda bulunduğu dönem başlıyor. Üretimde Bursa merkez olmak üzere, Diyarbakır, İstanbul, Edirne, Amasya, Denizli, İzmir, Konya gibi iller öncü durumdaydı. 19. yüzyılın ortalarında Bursa’da yılda 31 tonun üzerinde ipek üretecek kapasitede, su ve buhar gücüyle çalışan on dört ipek fabrikası ve bin kadar tezgâh mevcuttu. İmparatorluk genelindeki ham üretimin üçte biri Diyarbakır, Halep ve Şam’a, dokumada kullanılmak üzere gönderiliyordu.

Yerli ipek sanayinin ağır vergilere tabi oluşu, Avrupa’da dokumacılığının makineleşmesi, dolayısıyla işgücü maliyetlerinin azalması yerli üreticiyi rekabet edemez duruma getirdi, zaman içinde bu pazarda roller değişmeye başladı.

Kaynak: Zahide İmer, “Diyarbakır’da ipekçilik ve dokumacılık”.
Diyarbekir Voyvodası Halil imzalı bu belge, İstanbul, İzmir, Bursa, Halep, Selanik gibi şehirlerde olduğu üzere Diyarbakır’da da alaca, kutni ve sair kumaşların dokunacağı mengenehaneler açılması için III. Selim’e yazılmış. Sultan, mengenehanelerin açılmasını ve ürünlerin vergilendirilmesini 10 Mayıs 1797 (hicri 13 Zilkade 1211) tarihinde onaylıyor. (Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi)
Diyarbekir Voyvodası Halil imzalı bu belge, İstanbul, İzmir, Bursa, Halep, Selanik gibi şehirlerde olduğu üzere Diyarbakır’da da alaca, kutni ve sair kumaşların dokunacağı mengenehaneler açılması için III. Selim’e yazılmış. Sultan, mengenehanelerin açılmasını ve ürünlerin vergilendirilmesini 10 Mayıs 1797 (hicri 13 Zilkade 1211) tarihinde onaylıyor. (Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi)
Çayönü’nde bulunmuş, günümüzden yaklaşık 9323-9450 yıl öncesine tarihlenen bu boynuz orakta keten bir beze ait kalıntılar mevcut. (Çayönü Kazı Arşivi, 1990)
Çayönü’nde bulunmuş, günümüzden yaklaşık 9323-9450 yıl öncesine tarihlenen bu boynuz orakta keten bir beze ait kalıntılar mevcut. (Çayönü Kazı Arşivi, 1990)

İpek, insanlık tarihinde daha yeni bir üretim olsa da, dokumacılığın geçmişi Diyarbakır civarında çok daha eskiye dayanıyor.

Çayönü’nün kazı verileri Neolitik yerleşmenin, ovanın ortasından akan geniş yataklı, çevresi sazlıklar ve yüksek ihtimalle bataklık alanlarla kaplı bir akarsuyun güneyinde kurulduğunu, bugünkü Boğazçay’ın yatağının MÖ 3 binlerde oluştuğunu gösteriyor. Suyu seven keten bitkisi de doğal olarak bu ortamın parçası. Çayönü yapıları ağırlıklı taş ya da taş ve kerpiç olmakla birlikte, ilk yerleşim olan Çukur Barınaklar Evresi’nin barınakları saz, kamış ve ince dallardan örülmüş. Izgara Planlı Yapılar’ın üst örtüsünün de benzer özellikler taşıdığı, sepet ve hasır örgülerin varlığı göz önüne alındığında, Çayönü insanlarının sazlık alanlarla yoğun ilişkisinden söz etmek mümkün. Keten bitkisi de bu sıralarda ilgi çekmiş olmalı. Günümüzden yaklaşık 9323-9450 yıl öncesine tarihlenen Son Hücre Planlı Yapılar evresinde, yanmış bir yapıda bulunan yanık bir boynuz orağın elle tutulacak kısmındaki kireçleşmiş kalıntılar, kültüre alınmış keten bir beze ait. Uzmanların görüşleri bu bezin gelişkin bir bükme tekniğiyle eğrilmiş keten liflerinden dokunduğunu ortaya koyuyor.

Prof. Dr. Aslı Özdoğan

Çin’den başlayıp Hindistan’a, Bizans topraklarına ve Avrupa’ya uzanan binlerce yıllık tarihiyle ipek, Diyarbakır’da hep küresel ve bölgesel ağların bir parçası olageldi. Evrensel etkileri olan Avrupa’daki Sanayi Devrimi’nin Bursa, Diyarbakır gibi yerlerdeki tezahürü, geleneksel tekniklerle tanımlı ipek, dokumacılık, dericilik, el zanaatları gibi ekonomilere vurduğu darbeyle oldu. Oysa ekonomi tarihçilerine göre Diyarbakır dokumacılığın, özellikle de ipek üretiminin ve ticaretinin önemli merkezlerinden biriydi. Kentteki ilk modern zanaat okullarından biri de Cumhuriyet’in başlıca yatırımlarından olan, bugün Sümerpark’a dönüşen Sümerbank’ta, dokumacılık üzerine idi.

Dr. Mehmet Atlı, Araştırmacı, Yazar

Cumhuriyetin ilk sanayileşme hamlelerinden biri olan Sümerbank’ın Diyarbakır’daki fabrikası 1954’te açılmıştı. 2000’li yıllarla başlayan özelleştirme dalgası bu kamu iktisadi teşekkülünün küçülmesine ve nihayetinde âtıl kalmasına yol açtı. Bugün yok edilen endüstriyel mirasın yerinde Sümerpark var.
Cumhuriyetin ilk sanayileşme hamlelerinden biri olan Sümerbank’ın Diyarbakır’daki fabrikası 1954’te açılmıştı. 2000’li yıllarla başlayan özelleştirme dalgası bu kamu iktisadi teşekkülünün küçülmesine ve nihayetinde âtıl kalmasına yol açtı. Bugün yok edilen endüstriyel mirasın yerinde Sümerpark var.
1893 Chicago Dünya Fuarı’ndaki Osmanlı pavyonunun bu fotoğrafı, tarihçi Hubert Howe Bancroft’un bu fuar üzerine olan kitabı “The Book of the Fair”den. Aynı tarihlerde ipek önemli ihraç kalemlerinden biriydi. (Smithsonian Kütüphaneleri)
1893 Chicago Dünya Fuarı’ndaki Osmanlı pavyonunun bu fotoğrafı, tarihçi Hubert Howe Bancroft’un bu fuar üzerine olan kitabı “The Book of the Fair”den. Aynı tarihlerde ipek önemli ihraç kalemlerinden biriydi. (Smithsonian Kütüphaneleri)

Yüzyıllarca İpek Yolu üzerinde bir kavşak olması, Diyarbekir’in ipek üretiminde önemli bir nokta sayılmasına yol açmıştı. Erken modern dönemde, Mardin, Maraş ve Halep gibi ipek üretilen diğer kentler arasında biraz gölgede kaldığı söylenebilirse de yerel tüketimde, özellikle de varlıklı aileler açısından, önemli bir yer kaplıyordu.

Britanya konsolosluk raporlarına göre, 1863’te Amasya ve Bursa’dan gelen 10.338 sterlin değerinde ipeğin dokunduğu Diyarbekir’de yerel üretim devam ediyor, işçilik ücretlerinin azalması karşılığında da olsa Batı ürünleriyle rekabet karşısında ayakta kalmayı beceriyordu. Tüm bu koşullara rağmen ipek, Osmanlı İmparatorluğu’nun önemli ihraç kalemlerinden biriydi.

Dr. Uğur Bayraktar, Tarihçi

1827’de Diyarbakır’a gelen seyyah James Silk Buckingham seyahatnamesinde şöyle yazmıştı:

“Şehrin imalatları esas olarak ipekli ve pamuklu mallardır. Diyarbekir’de, Şam’da üretilenlere benzer, müslin kumaştan yapılmış şallar ve mendiller, her renkte maroken deriler imal edilmektedir. (…) Bin beş yüz kadar dokuma işiyle meşgul olan dokuma tezgâhı vardır, yaklaşık beş yüz tanesi pamuklu dokuyor ve Hasan Paşa Hanı’nda iş görüyorlar. (…) Üç yüz tanesi de deri imalatçısı olup cilt işinde çalışıyor, ayakkabı, saraçlık ve derinin diğer tüketim dallarında faaliyet gösteriyorlar.”

Kaynak: M. Şefik Korkusuz, Seyahatnamelerde Diyarbekir, Kent Yayınları, 2003.
Seyyah James Silk Buckingham, Ortadoğu’ya yayılan gezisi kapsamında 1827’de Diyarbakır’a gelmişti. Sanatçı William Henry Brooke, seyahatinden iki yıl sonra basılacak kitabı için Buckingham’ı, rotaya uygun kıyafetlerle resimlemiş. (“Travels in Assyria, Media, and Persia”, The Trustees of the British Museum)
Seyyah James Silk Buckingham, Ortadoğu’ya yayılan gezisi kapsamında 1827’de Diyarbakır’a gelmişti. Sanatçı William Henry Brooke, seyahatinden iki yıl sonra basılacak kitabı için Buckingham’ı, rotaya uygun kıyafetlerle resimlemiş. (“Travels in Assyria, Media, and Persia”, The Trustees of the British Museum)
Birçok zanaatta olduğu gibi ipek dokumacılığında da Ermenilerin ağırlığı söz konusuydu. Voskeriçyan ailesine ait dokuma fabrikasını gösteren bu fotoğraf Dzovig Torigyan koleksiyonundan. (Huşamadyan)
Birçok zanaatta olduğu gibi ipek dokumacılığında da Ermenilerin ağırlığı söz konusuydu. Voskeriçyan ailesine ait dokuma fabrikasını gösteren bu fotoğraf Dzovig Torigyan koleksiyonundan. (Huşamadyan)

İpek dokumacılığıyla uğraşanlarının büyük çoğunluğunun Ermeni olması nedeniyle, soykırım sonrasında ipekli dokuma üretimi büyük bir darbe yemişti. 1922’de Ermeni Grigor Torgomian ipek yetiştiriciliği üzerine Osmanlıca bir kitap kaleme aldıysa da, artık bu üretime Ermeniler hâkim değildi. 1915’te Tırpancıyanların ipek fabrikasına Diyarbekir eşrafından iki aile tarafından el konmuştu. Bu ailelerin ipek tezgâhlarını modernleştirerek devam ettirdiği üretime, Cumhuriyet’in 1930’da kurduğu meslek okulu da pratik ve maddi yardım sağlıyordu. İzmir Fuarı’nda Diyarbekir’in “milli ekonomi”ye katkısı ipek üretimi üzerinden sınanıyordu. Kurulan diğer fabrikalara rağmen ipek sanayiinin çöküşüne engel olunamadı. 1933’te 324 köy ipek üretirken, 1937’de bu sayı 79’a geriledi.

Deyrizor ve Halep’e tehcir edilen Ermenilerden gittikleri yerde bu geleneksel zanaatı sürdürenler vardı. Hatta sınırın ötesindeki eski komşularına, imal ettikleri kaliteli ipekli ürünlerden sağlıyorlardı. Dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, 1931’de bölgeye gerçekleştirdiği ziyaret sonrası sınırdaki bu akışkanlığın kesilmesini önermişti. Fakat bu da şehirde ipek dokuma sanayiinin çöküşüne mâni olamadı.

Uğur Bayraktar

Diyarbakır ipek dışında pamuklu dokumada, yün iplikle halı ve kilim üretiminde de önemli bir şehirdi. Gürün şalları, kutnular, alacalar, dalsar dokumaları, Ankara sofları, keten bezleri 20. yüzyıla kadar Avrupa’da bilhassa aranan ürünlerdi. Bu zenginlik, zaten inanç, kültür, etnik köken anlamında çeşitlilik bulunan bölgede, halkın giyim kuşamına da yansıyordu.

“Elbise-i Osmaniye” başlıklı fotoğraf albümü, buna dair gerçekçi ve güçlü bir kaynak. Osmanlı Devleti, 1873 Viyana Uluslararası Sergisi’ne Osman Hamdi Bey başkanlığında bir komisyonla hazırlanmıştı. Metinlerini ve tasarımını Osman Hamdi Bey ile Marie de Launay’in üstlendiği bu albümde fotoğrafları Pascal Sébah çekmişti. “Elbise-i Osmaniye”, 19. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı Devleti’ni oluşturan halkların neler giydiğini titizlikle kayda geçirmesi açısından çok önemli. Bugünkü kıymetinde, Batı tarihini ve kültürel geçmişini iyi bilen Osman Hamdi Bey ile Marie de Launay’in, albümün hedef kitlesi olan Avrupalı okuyucunun alıştığı oryantalist bakışa meyletmemelerinin etkisi büyük. Örneğin kişiler bilhassa boş bir duvarın önünde fotoğraflanmış; her biri metinle titizlikle detaylandırılmış.

Bu albümde iki fotoğrafta görünen üç kadın ve üç erkek Diyarbakır ve çevresindeki giyim kuşama ışık tutuyor. Müslüman, Hıristiyan ve Palulu Kürt kadınların ve erkeklerin giyimleri, sadece kendi aralarında değil, imparatorluğun diğer bölgeleriyle de farklılıklar taşıyor.

Kaynak: Mehmet Emin Kahraman ve İsmail Erim Gülaçtı, “Elbise-i Osmaniye: 1873 Viyana Uluslararası Sergisi’nde bir yaratıcı endüstri örneği”, Beykoz Akademi Dergisi, 4(2): 20-42, 2016.
Osmanlı Devleti, 1873 Viyana Uluslararası Sergisi’ne Osman Hamdi Bey’in öncülüğünde bir ekiple hazırlanarak katılmıştı. “Elbise-i Osmaniye”, bu kapsamda yer alan kıymetli bir fotoğraf albümü. (Library of Congress)
Osmanlı Devleti, 1873 Viyana Uluslararası Sergisi’ne Osman Hamdi Bey’in öncülüğünde bir ekiple hazırlanarak katılmıştı. “Elbise-i Osmaniye”, bu kapsamda yer alan kıymetli bir fotoğraf albümü. (Library of Congress)
1873 Viyana Uluslararası Sergisi kapsamında hazırlanan “Elbise-i Osmaniye” başlıklı albümün fotoğraflarını Pascal Sébah çekmişti. Ayrı karelerde, sırasıyla Diyarbakırlı Müslüman, Diyarbakırlı Hıristiyan ve Palulu Kürt kadınlar ve erkekler geleneksel giysileriyle yer alıyor. (Library of Congress)
1873 Viyana Uluslararası Sergisi kapsamında hazırlanan “Elbise-i Osmaniye” başlıklı albümün fotoğraflarını Pascal Sébah çekmişti. Ayrı karelerde, sırasıyla Diyarbakırlı Müslüman, Diyarbakırlı Hıristiyan ve Palulu Kürt kadınlar ve erkekler geleneksel giysileriyle yer alıyor. (Library of Congress)
Puşi, Kürtler, Yörükler, Türkmenler, Ermeniler ve Süryaniler gibi birçok halk tarafından farklı isimler verilerek kullanılıyor. Diyarbakır’ın geleneksel tezgâhlarında dokunan ipekli puşilerin ayrı bir şöhreti var. (Fotoğraf: Adil Tekin, 1957, DİTAV arşivi)
Puşi, Kürtler, Yörükler, Türkmenler, Ermeniler ve Süryaniler gibi birçok halk tarafından farklı isimler verilerek kullanılıyor. Diyarbakır’ın geleneksel tezgâhlarında dokunan ipekli puşilerin ayrı bir şöhreti var. (Fotoğraf: Adil Tekin, 1957, DİTAV arşivi)

Bir çeşit baş örtüsü olan puşi, hem kadınların hem erkeklerin geleneksel kıyafetlerinin önemli bir parçası. Desenli ya da düz ipekli kumaştan yapılan puşi, Kürtler, Yörükler, Türkmenler, Ermeniler ve Süryaniler tarafından kullanılageldi. Ankara’da “poşuğ”, Bitlis’te “poşi”, Karadeniz’de puşi ile birlikte “şar” şeklinde kullanımları da mevcut.

Dokumacılıktan ayrı düşünmek zorsa da puşicilik, Diyarbakır ve çevresinde özellikle Süryanilerin ve bir miktar da Ermenilerin payının bulunduğu bir zanaat. Pek çok yöre türküsünde de anılıyor. Bugün puşinin üretim biçimi de, kullanım alanları da, yüklendiği anlam da farklılaşmış durumda.

Kaynak: Zahide İmer, “Diyarbakır’da ipekçilik ve dokumacılık”.

“İpekçilik Diyarbakır’da çok yaygındı. Ağırlıklı olarak ipekçi atölyeleri Cemil Paşa Konağı’nın batısında Sinek Pazarı dediğimiz bir semt vardı, Meryem Ana Kilisesi’nin bulunduğu sokak, oradaydı hepsi. Beş-altı tane büyük atölye vardı. Ayrıca mesela Cemil Paşa ailesi sürgünde iken, Cemil Paşa Konağı’nın bir bölümünde ipek ve puşicilik atölyesi varmış. Hatta sanatçı Yervant Bostancı’nın babası Keke Yako dedikleri Yakup (Hagop) orada ustabaşı imiş.

Diyarbakır’ı en son beraber gezdiğimizde (Yervant Bostancı) anlatmıştı, zaten o da Hançepek çocuğudur Mıgırdiç (Margosyan) gibi. Sinek Pazarı’ndaki atölyelerden şak şak sesleri gelirdi, tatlı bir melodi gibi, bir ahenkle yaparlardı ustalar. Onlar da zevk alırlardı, beraber şarkı türkü söylerlerdi puşi dokurken.

Bazı evlerde, ağırlıklı olarak Ali Paşa ve Behram Paşa mahallelerinde koza üretimi yapılırdı, kozacılıktan gelir elde edilirdi tabii. Dut ağaçlarının yaprakları getirilirdi. Gazi Köşkü’nde Mardinkapı’dan ta Ongözlü Köprü’ye kadar iki sıra dut ağaçları vardı. Bütün bahçelerde de vardı dut ağacı. Oralardan kesilen yapraklar koza imalatçılarına getirilip satılırdı şehirde.”

1935 yılında Diyarbakır’ın Alipaşa Mahallesi’nde doğan gazeteci ve araştırmacı Mehmet Mercan ile sözlü tarih çalışmasından

İpek kozasının işlendiği atölyelerin birçoğu Sinek Pazarı civarındaydı. Bu işlemin evlerde de yapıldığı oluyordu. (Fotoğraf: Can Şakarer arşivi)
İpek kozasının işlendiği atölyelerin birçoğu Sinek Pazarı civarındaydı. Bu işlemin evlerde de yapıldığı oluyordu. (Fotoğraf: Can Şakarer arşivi)
İpekçiliğin dayanak noktalarından biri de ipek böceklerinin beslendiği dut yaprağı. 1949 yılında çekilen fotoğrafta Sur’daki Cinali Bahçeleri’nde yapılan dut hasadı görülüyor.
İpekçiliğin dayanak noktalarından biri de ipek böceklerinin beslendiği dut yaprağı. 1949 yılında çekilen fotoğrafta Sur’daki Cinali Bahçeleri’nde yapılan dut hasadı görülüyor.

“İpek puşi dükkânları Mardinkapı, Balıkçılarbaşı’yla Mardinkapı arasında idi 1970’lerin ortalarına kadar, sonra onlar da kayboldu. Neden kayboldu? Oradaki Süryani ustaların, dükkân sahiplerinin kimi öldü, kimi de işte Diyarbakır’ı terk etti. Zaten dut ağaçları bitince kozacılık da bitti, puşicilik de. Mesela Diyarbakır’da Koza Hanı vardı. Balıkçılarbaşı Postanesi koza borsası olarak kullanılıyordu. Urfakapı’da ipek hanı vardı. İpekçiler alışveriş için geldiklerinde o handa kalırlardı. Şimdi yok. E, yani ipekçilik bitti gibi. Şimdi birkaç yıl önce duydum bazı ilçelerde kaymakamların aracılığıyla, mesela başta Kulp olmak üzere ipekçiliği yeniden canlandırmaya çalışıyorlar. Başarabilirlerse çok iyi olur tabii.”

1935 yılında Diyarbakır’ın Alipaşa Mahallesi’nde doğan gazeteci ve araştırmacı Mehmet Mercan ile sözlü tarih çalışmasından

İpeğin ipek böceğine, onun da dut yapraklarına bağlı varlığı, başta Kulp olmak üzere kimi ilçelerdeki üretimin güncel sorunları, bugün akademik tezlerin ve canlandırma projelerinin konusu. Kentin yaş koza üretiminde Türkiye ölçeğinde ilk sırada gelişi bir istatistik verisi olarak dururken, kent merkezi ise üretim boyutuyla çoktan ipekle bağını koparmışa benziyor. Tüketim boyutunda ilişki ise her yerde olduğu gibi AVM’lerdeki küresel markalar yoluyla gerçekleşiyor.

Mehmet Atlı

Yaş koza üretiminde Diyarbakır hâlâ üst sıralarda görünse de bu faaliyet kent merkezinden kopmuş durumda. (Fotoğraf: Meral Özdemir, 2003)
Yaş koza üretiminde Diyarbakır hâlâ üst sıralarda görünse de bu faaliyet kent merkezinden kopmuş durumda. (Fotoğraf: Meral Özdemir, 2003)
2000’li yılların başından beri çeşitli ölçeklerde devlet projeleriyle ipek böcekçiliği ve dokumacılık canlandırılmaya çalışılıyor. (Fotoğraf: Meral Özdemir, 2003)
2000’li yılların başından beri çeşitli ölçeklerde devlet projeleriyle ipek böcekçiliği ve dokumacılık canlandırılmaya çalışılıyor. (Fotoğraf: Meral Özdemir, 2003)

1930’da Diyarbakır’da Tarım Bakanlığı tarafından Bölge İpek Böceği Islah İstasyonu açıldı. 1970’li yıllarda Diyarbakır il merkezi başta olmak üzere, Silvan, Lice, Kulp ve Hazro ilçelerinde önemli miktarda ipek böceği yetiştiriciliği yapılıyordu. Fakat zaman içerisinde yaşanan ekonomik ve siyasal gelişmeler ile bunlara bağlı göçler, üretimi durma noktasına getirdi.

2000’li yıllarla birlikte ise Diyarbakır ipek böceği yetiştiriciliğine ve ipekli dokumalara verilen değer artmaya başladı. Uygulamaya konulan kimi projelerle Kulp ilçesi ve köylerinde, el dokuması puşi üretimi için, özellikle kadınların çalıştığı atölyeler açıldı.

Kaynak: İlkay Barıtcı, Cemal Adıgüzel ve Murat Kanat, “Diyarbakır ilinde ipekböceği yetiştiriciliğinin genel durumu”, Dicle Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi, 6(2): 77-82, 2017.

KAYNAKÇA

Aslı Özdoğan
• Alfaro Giner, C. (2012) “Textile from the Pre-Pottery Neolithic Site of Tell Halula (Euphrates Valley, Syria)”, Paléorient, 38(1-2): 41-54.
• Caneva, I., Davis, M., Marcollongo, B., Özdoğan, M. ve Palmieri, A. M. (1993) “Geo-archaeology in the Northern Diyarbakır Region”, Essays on Anatolian Archaeology, Bull. of the Middle Eastern Culture Center in Japan, VII, (ed.) T. Mikasa, Harrassowitz, Wiesbaden: 161-168.
• Erim-Özdoğan, A. (2011) “Çayönü”, The Neolithic in Turkey: New Excavations & New Research, The Tigris Basin, (ed.) M. Özdoğan, N. Başgelen, P. Kuniholm, Archaeology & Art Publications, İstanbul: 185-269.
• Van Zeist, W. ve de Roller G. J. (1994) “Plant Remains from Aceramic Çayönü, SE Turkey”, Palaeohistoria, 33/34 (1991/1992): 65-96.
• Vogelsang-Eastwood, G. (1993) The Çayönü Textile (yayınlanmamış rapor).

Uğur Bayraktar
• Buckingham, J. S. (1827) Travels in Mesopotamia Including a Journey from Aleppo to Bagdad by the Route of Beer, Orfah, Diarbekr, Mardin, & Mousul, Cilt 1, Londra.
• Pamuk, Ş. (2018) Uneven Centuries: Economic Development of Turkey since 1820, Princeton University Press, Princeton, NJ.
• Quataert, D. (1993) Ottoman Manufacturing in the Age of the Industrial Revolution, Cambridge University Press, Cambridge.
• Sami, Ş. (1891) “Diyarbekir”, Kamusu’l-A’lâm, Mihran Matbaası, İstanbul.
• Üngör, U. Ü. ve Polatel, M. (2011) Confiscation and Destruction: The Young Turk Seizure of Armenian Property, Continuum, Londra.
• Yadırgı, V. (2017) The Political Economy of the Kurds of Turkey: From the Ottoman Empire to the Turkish Republic, Cambridge University Press, Cambridge.

BİR ÜZÜM TANESİYLE AÇILAN DÜNYA
SONRAKİ BÖLÜM
BİR ÜZÜM TANESİYLE AÇILAN DÜNYA