Ara
SERGİLER
ÖĞRENMEYE, ÖĞRETMEYE, KAYDETMEYE ADANMIŞ HAYATLAR
ÖĞRENMEYE, ÖĞRETMEYE,
KAYDETMEYE ADANMIŞ HAYATLAR
Eğil Kral Mezarları, 1970’li yıllar. (Şevket Beysanoğlu Koleksiyonu, DKVD Diyarbakır Kent Arşivi)
Eğil Kral Mezarları, 1970’li yıllar. (Şevket Beysanoğlu Koleksiyonu, DKVD Diyarbakır Kent Arşivi)

Diyarbakır’ın tarihini farklı biçimlerde kaydedenler, astronomiden felsefeye, tıptan mimariye farklı alanlarda, bu alanların da gelişmesine katkı sunacak işler yapanlar…

Yazar Mehmet Şimşek, kentin on binlerce yıllık tarihi içinde yolu Diyarbakır’la kesişmiş, kimi çok az bilinen kişilerin portrelerinden bir derleme yaptı. Bu isimler biraraya geldiğinde şehrin çokkültürlü, çokdinli geçmişi de kendiliğinden belirdi.

Meyyafarikin (Silvan) doğumlu âlim ve hekim Mar Marutha, Doğu Süryani Kilisesi’nin kurumsallaşması tarihinde önemli isimlerden. Bu tasvir, 1000 yılı civarında, azizlerin hayatlarını anlatmak üzere Bizans İmparatoru II. Basilios için hazırlanan <em>Menologion</em>’da yer alıyor. Bu elyazması Vatikan Kütüphanesi’nde.
Meyyafarikin (Silvan) doğumlu âlim ve hekim Mar Marutha, Doğu Süryani Kilisesi’nin kurumsallaşması tarihinde önemli isimlerden. Bu tasvir, 1000 yılı civarında, azizlerin hayatlarını anlatmak üzere Bizans İmparatoru II. Basilios için hazırlanan Menologion’da yer alıyor. Bu elyazması Vatikan Kütüphanesi’nde.

Mar Marutha

Tam yılı bilinmemekle birlikte Meyyafarikin’de (Silvan) doğdu. Süryanice, Grekçe ve Farsça bilen ünlü bir âlim ve hekimdi. Bu kimliklerinin yanı sıra Bizans İmparatorluğu adına Pers İmparatorluğu ile diplomatik misyonu icra eden kişiydi. Bizans imparatorları Arkadios ve II. Theodosios tarafından 399, 403 ve 408 yıllarında üç kez Pers Kralı I. Yezdigerd’e elçi olarak gönderildi.

Mar Marutha, Doğu Süryani Kilisesi için İznik Kanunları’nın¹ çevirisini yaptı. 410 yılında, Sasani topraklarındaki ilk Süryani konsili olarak da kabul edilen Seleukia (Tizpon) Konsili’nin toplanmasını sağladı. Konsili Mar İshak ile birlikte yöneterek Doğu Süryani Kilisesi’nin iç organizasyonunun düzenlenmesine ve merkezîleşmesine büyük katkıda bulundu.

Pers Kralı II. Şapur’un (309-379) öldürttüğü doğulu azizlerin yaşam öykülerini kaleme aldı. Silvan’ın Martyropolis (Şehitler Şehri) olarak adlandırılmasının ardında, gömülmelerine izin verilmeyen azizlerin kemiklerini Silvan’a getirmiş olması ve onlar için bir şehitlik yaptırması vardır.

421 yılında yaşama veda eden Aziz Marutha’nın Süryanice olarak kaleme aldığı eserleri arasında bugün bilinenler şunlar: İznik Konsili’nin TarihiVaaz ve Araştırmalar, Kilisenin Gizem ve Esrarı, Haftanın Üçüncü Gününün Gizemi, Aziz Simeon ve Diğer Şehitlerin Şehadetleri, İsa’nın Kutsallığı.

¹ 325 yılında toplanan İznik Konsili’nde kabul edilen 20 maddelik metin.

Mar Yeşua

Süryanice kaynaklarda Yeşu Estunoro adıyla geçen Mar Yeşua, 5. yüzyılın sonu ile 6. yüzyılın başlarında yaşadı. Dönemine ait eğitim kurumlarında ve Zuknin Manastırı’nda öğretmenlik yaptı. Vakayinamesinde Suruçlu Yakup ve Münbiçli Filuksinos’tan bahsetmesi, Monofizit¹ inancına sahip olduğunu işaret ediyor. Eserinin önsözünde Edessa (Urfa) civarındaki bir manastırın başrahibi olan Sergios’un isteği üzerine eserini kaleme aldığını belirtiyor.

Mar Yeşua’nın vakayinamesi, Süryani tarihinde önemli yer tutan bu tarihyazımı geleneğinin önemli bir parçası. Süryani vakayinamelerinin bugün için kıymetini artıran diğer bir unsur ise birçok örnekte olduğu gibi sadece dönemin hükümdarlarının gözünden yazılmamış olmamaları.

Daha sonra Urfa ile Amid ve Bütün Mezopotomya’daki Felaket Çağına Dair Tarih başlığında kitaplaşan vakayiname, döneminin siyasi, askerî, dinî, ekonomik ve toplumsal tarihi konusunda istisnai bir belge niteliğinde. Bizans İmparatoru Anastasios ve İran Şehinşahı Kawad (Kubad) dönemlerine, yani 494-506 tarihlerine odaklanan bu tanıklık, öncelikle Sasani-Bizans savaşlarının Diyarbakır ve Urfa çevresinde nasıl yaşandığını, ne gibi sonuçlar doğurduğunu kayda geçiriyor. Mar Yeşua, savaşlar, kuşatmalar, isyanlar ile birlikte, yaşanan açlık ve kıtlığın boyutlarını da birinci elden aktarıyor. Depremler, salgınlar, çıban afetleri, çekirge istilaları gibi başlıklar, bölgenin bu 12 yılda hakikaten bir felaketler çağı yaşadığını ortaya koyuyor.

¹ İsa’nın tabiatını açıklamaya yönelik bir terim. İsa’da tanrısal ve insani tabiatın bulunduğunu, ancak tanrısal tabiatın insani olanı soğurduğunu, İsa’nın sadece tanrısal tabiata sahip olduğunu ifade eder.
Zuknin Manastırı eğitmenlerinden Mar Yeşua, vakayinamesiyle Süryani tarihinde önemli yer tutan tarihyazımı geleneğinin önde gelen temsilcilerinden. “Felaket Çağı” olarak tarif ettiği yıllara dair kayıtları 1958 yılında Türkçe olarak da basıldı.
Zuknin Manastırı eğitmenlerinden Mar Yeşua, vakayinamesiyle Süryani tarihinde önemli yer tutan tarihyazımı geleneğinin önde gelen temsilcilerinden. “Felaket Çağı” olarak tarif ettiği yıllara dair kayıtları 1958 yılında Türkçe olarak da basıldı.
Bizans kilise tarihi ve Hıristiyanlık tarihi içinde önemli aktörlerden olan Eğilli ya da Efesli Yuhanna’ya ait <em>Kilise Tarihi</em>’nin üçüncü cildi, ilk kez 1860 yılında Süryaniceden İngilizceye çevrilmişti. (Toronto Üniversitesi Kütüphanesi)
Bizans kilise tarihi ve Hıristiyanlık tarihi içinde önemli aktörlerden olan Eğilli ya da Efesli Yuhanna’ya ait Kilise Tarihi’nin üçüncü cildi, ilk kez 1860 yılında Süryaniceden İngilizceye çevrilmişti. (Toronto Üniversitesi Kütüphanesi)

Eğilli Yuhanna

507 yılında Diyarbakır’a bağlı Eğil’de (Agel) doğdu. Eğilli Yuhanna, Bizans kilise tarihi ve Hıristiyanlık tarihi içinde önemli figürlerden biri.

Bir süre Mar Maron Manastırı’nda, daha sonra Mor Yuhanna (Urtoyo) Manastırı’nda rahiplik eğitimi aldı. 530 ile 541 yılları arasını, görgüsünü ve bilgisini artırmak amacıyla “bir derviş gibi” gezerek geçirdi. Antakya, Mısır, İstanbul ziyaretlerinin ardından Mezopotamya’ya yöneldi.

542’de Bizans İmparatoru Justinianos kendisini huzura kabul etti. Hükümdarın Yuhanna’ya verdiği görev, Anadolu’nun Frigya, Lidya ve Karya bölgelerine İncil’in öğretisini ulaştırmaktı.

Eğilli Yuhanna’nın Efesli Yuhanna olarak anılmasının nedeni ise çok uzun süre Efes Metropolitliği yapmış olması. Kaynaklarda bu yıllar içerisinde 99 kilise ve 12 manastır inşa ettiği belirtiliyor.

Geniş nüfuz alanı ve kendisine gösterilen itibar kimi çevreler tarafından hedefe koyulmasına sebep oldu. Yuhanna, II. Justinos döneminde 49 ay boyunca Ege Denizi’nde bir adada sürgünde yaşadı. Bizans İmparatoru Tiberios döneminde ise hapse atıldı. Sürgün ve hapis dönemlerinde üç ciltlik Kilise Tarihi ve iki ciltlik Doğulu Azizlerin Yaşam Öyküleri adlı eserlerini kaleme aldı. Kilise Tarihi’nin kayıp olan biri hariç diğer iki cildi halen Londra’da British Library’de bulunuyor.

Eğilli ya da Efesli Yuhanna, Kadıköy Konsili taraftarlarının güç kazanmasıyla 580’de İstanbul’dan kovulunca güvenli yerlerde gizlenmek zorunda kaldı. Bu süreçte iki kez zindana atıldı. İmparator Maurikios dönemine denk düşen 586 yılında, tutukluyken yaşama veda etti.

Amidli Aetios

Doğum ve ölüm tarihleri kesin olarak bilinmiyorsa da bugünkü Diyarbakır’da doğduğu ve 5. yüzyılın sonu ile 6. yüzyılın başları arasında yaşadığı tahmin ediliyor. Aetios, döneminin tıp eğitiminde en önemli merkez olan İskenderiye’de eğitim gördükten sonra şehre dönerek hekimliğe başladı. Bu esnada tıbbi çalışmaları nedeniyle Kıbrıs, Eriha ve Lut Gölü civarlarını gezdi. Doğu Roma İmparatoru Büyük Justinianos’un dikkatini çekmesi üzerine İstanbul’a gitti. Bir süre Bizans Sarayı’nda ve ordusunda üst düzey askerî rütbeyle doktor olarak görev yaptı.

Amidli Aetios’un tıbbın farklı dallarına yoğunlaştığı 16 eseri günümüze ulaştı. Bu külliyatta antik çağlardaki tıp uygulamalarından bolca bahsediyor, ikisi de Bergamalı olan Galenos ve Oribasios gibi öncülü tıp bilginlerinden alıntılar yapıyor. Ruh ve sinir hastalıkları ve semptomlarından cinnet, bilinç kaybı, melankoli ve maniye değiniyor. Doğum kontrol alanındaki ilaç formülleri, vücuda işlenen dövmelerin silinmesine yönelik tavsiyeleri bugün ismiyle birlikte ilk hatırlananlardan. Hatta tarif ettiği bu dövme silme yöntemleri, 1990’lı yıllarda lazer uygulamasının geliştirilmesine kadar kullanılmış.

Kitaplarının çoğu 19. yüzyıldan itibaren Almanca, Yunanca ve Latince olarak basılmaya başlandı. Aetios’un tıp alanında Yunanca yazılmış eserleri Süryaniceye çevirdiği de biliniyor.

Tıbbın farklı dallarıyla ilgilenen ve pek çoğunda geriye öncü fikirler bırakan Amidli Aetios, kendisine danışmaya gelen kadın hastalara kitabından bölümler gösteriyor. 14. yüzyıla ait bu tasvir Bologna Üniversitesi Kütüphanesi’nden.
Tıbbın farklı dallarıyla ilgilenen ve pek çoğunda geriye öncü fikirler bırakan Amidli Aetios, kendisine danışmaya gelen kadın hastalara kitabından bölümler gösteriyor. 14. yüzyıla ait bu tasvir Bologna Üniversitesi Kütüphanesi’nden.
Süryani kayıtlarında yaşadığı ve eğitim verdiği Zuknin Manastırı üzerinden anılan Zukninli Rahip önemli vakanüvislerden. Zuknin kaya mezarları, Diyarbakır’ın bugünkü adıyla Alçık köyü yakınlarında bulunuyor. (Fotoğraf: Eliyo Eliyo)
Süryani kayıtlarında yaşadığı ve eğitim verdiği Zuknin Manastırı üzerinden anılan Zukninli Rahip önemli vakanüvislerden. Zuknin kaya mezarları, Diyarbakır’ın bugünkü adıyla Alçık köyü yakınlarında bulunuyor. (Fotoğraf: Eliyo Eliyo)

Zukninli Rahip

Tam ismi bilinmeyen, Süryani kayıtlarında anıldığı şekliyle tarihe geçen Zukninli Rahip, Diyarbakır yakınlarında bulunan eski adıyla Fidelan, yeni adıyla Alçık köyü yakınlarındaki Zuknin Manastırı’nda yaşadı. Vakayinamesi ilk zamanlarda Tell Mahreli Dionysius’a atfedilmişse de seneler içinde bunun doğru olmadığı anlaşıldı.

Zukninli Rahip, 775 yılı civarında kaleme aldığı dört bölümlük eserinin birinci bölümünde İmparator Büyük Konstantinos dönemine kadar, ikinci bölümünde İmparator II. Theodosios dönemine kadar, üçüncü bölümünde İmparator II. Justinianos dönemine kadar yaşananları anlatıyor. Son bölümde ise kendi döneminde gerçekleşen olayları kaydetmiş. Emevi Devleti’nin sonu ile Abbasî Devleti’nin kuruluşuna denk gelen tarih diliminde değindiği noktalar, yerel kültür, diller ve çeşitli halkların kökenleri hakkında önemli bilgiler içeriyor. Zukninli Rahip Kroniği, Diyarbakır ve çevresinin tarihine dair kayda düştükleriyle de ayrıcalıklı bir yere sahip.

Ahmed b. Cemil el-Amidi

Anadolu’daki İslam mimarisinin ismi bilinen bu ilk sanatkârının doğum tarihine ilişkin bilgi bulunmuyor. 10. yüzyılın başlarında Diyarbakır surlarının Abbasî halifesi Muktedir-Billah tarafından yeniden inşa ettirildiği sırada mühendis-mimar olarak çalıştığı biliniyor. Surların Harput Kapısı (Dağkapı) ile Mardin Kapısı bölümlerinde yer alan 909 tarihli dört kitabede de adı geçiyor. Diyarbakırlı, döneminde anıldığı şekliyle Amidli olduğunu da yine bu kitabelerden doğrulayabiliyoruz.

Ahmed b. Cemil’in yüksek bir mühendislik bilgisine, özel bir inşaat tekniğine sahip olduğu kayda geçse de Diyarbakır surlarının tamiri ve yıkılan yerlerinin yeniden inşası sırasında, eski plan ve cephe düzenlerine bağlı kalıp kalmadığını, değişiklik yapmışsa bunların hangi bölümlerde ve ne ölçüde olduğunu tespit etmek bugün için mümkün değil.

Hakkında az şey bilinse de Anadolu’daki İslam mimarisinin önemli sanatkârı Ahmed b. Cemil el-Amidi’nin Diyarbakır surlarına katkısını Mardinkapı’daki 909 yılı (hicri 297) tarihli bu kitabeden biliyoruz:
“Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla. İnananların yöneticisi, İmam Abdullah Cafer Muktedir-Billah -Allah onun ömrünü uzatsın ve izzetini sürdürsün- tarafından dini yüce kılmak ve Müslümanları korumak için yapımı emredildi. Vezir Ebu’l-Hasan Muhammed oğlu Ali -Allah onun ömrünü uzatsın- eliyle gerçekleşti. Bu yapı için yapılan harcamalar, Cerceralı İshak oğlu Yahya ile Mühendis Amidli Cemil oğlu Ahmed gözetiminde 297 yılında yapıldı.”
(Fotoğraf: Merthan Anık, 2009)
İbnü’l Ezrak, Kuran, hadis, fıkıh, İslam hukuku, dilbilgisi ve edebiyat üzerine dersler aldıysa da ismini Orta Çağ’ın önemli tarihçileri arasına yazdıran tarihe ilgisi oldu. Diyarbakır ve özellikle de doğum yeri Meyyafarikin (Silvan) tarihi üzerine çalışmaları detaycılığıyla öne çıkıyor. Bu karede Silvan’daki Malabadi Köprüsü görünüyor. (Fotoğraf: Albert Gabriel)
İbnü’l Ezrak, Kuran, hadis, fıkıh, İslam hukuku, dilbilgisi ve edebiyat üzerine dersler aldıysa da ismini Orta Çağ’ın önemli tarihçileri arasına yazdıran tarihe ilgisi oldu. Diyarbakır ve özellikle de doğum yeri Meyyafarikin (Silvan) tarihi üzerine çalışmaları detaycılığıyla öne çıkıyor. Bu karede Silvan’daki Malabadi Köprüsü görünüyor. (Fotoğraf: Albert Gabriel)

İbnü’l Ezrak el-Fariki

Tarihçi İbnü’l Ezrak el-Fariki, Şubat 1117’de Diyarbakır, Meyyafarikin’de (Silvan) doğdu. Hatıratında çocukluğuna dair fazlaca bilgi vermese de ailesinin döneminin ileri gelenlerden olduğunu biliyoruz. Dedesi Ebu’l-Hasan Reis Ali b. Ezrak, Hasankeyf’te bazı idari görevlerde bulundu, bir süre Diyarbakır valiliği yaptı.

İbnü’l Ezrak, dönemin tanınmış hocalarından Kuran, hadis, fıkıh, İslam hukuku, dilbilgisi ve edebiyat dersleri aldı, fakat asıl tarihe olan ilgisi onu Orta Çağ’ın önemli tarihçilerinden yapacaktı. Artuklu dönemi olaylarını güncel belgelere, şahsi gözlemlerine ve olaylara bizzat şahit olan kişilerin ifadelerine dayanarak kayıt altına aldı. Çeşitli memuriyetlerde bulundu, kimi bu görevleriyle bağlantılı olan birçok gezi yaptı. Tebriz, Rey, Musul, Harran, Halep, Hama, Humus, Münbiç, Ra’su’l-Ayn ve Dimaşk (Şam) gibi şehirlerde bulundu. İslam coğrafyasına vakıf olan İbnu’l-Ezrak, Gürcistan’da da bir süre yaşayarak Tiflis’te Gürcü Kralı Dimitri’nin sarayında bulundu.

Târîhu Meyyâfârîkin ve Amid (Tarihu’l-Fariki), İbnü’l Ezrak’ın en geniş, bugün en fazla bilinen ve kıymet verilen eseri. Eserlerini bölgede konuşulan Türkçe ve Kürtçenin etkisi hissedilen halk Arapçası ile yazdı. Kendisinin bir tarihçi olarak önemi ise detaycılığından ve kaynaklarındaki çeşitlilikten ileri geliyor. Örneğin Meyyafarikin’in kuruluş dönemi, adının kökeni gibi konuları kaleme alırken Süryani kaynaklarından faydalandığını ifade etmekten imtina etmemişti. Târîhu Meyyâfârîkin ve Amid’in Mervanîler dönemi ile ilgili bölümü bugün Kürt tarihyazımının en mühim kaynaklarından.

İbnü’l Ezrak el-Fariki, 1181 yılında yaşama veda etti.

Ömer b. Ahmed el-Çulli

Bu Diyarbakırlı matematik, astronomi ve coğrafya bilgininin tam adı Ömer b. Ahmed el-Mâ’i el-Çulli. 16. yüzyılın ikinci yarısında doğduğu tahmin ediliyor, ölüm tarihi ise net, 1613 yılında öldüğü kayıtlara geçmiş. Genel olarak hayatı hakkında fazlaca bilgiye sahip değiliz. Doğduğu Diyarbakır’a bağlı Çulli (Tavşantepe) köyü ve hem kendi eğitim aldığı hem de muhtemelen sonra eğitim verdiği Mâ’i Çulli Medresesi nedeniyle Çulli lakabını almış.

Ömer b. Ahmed el-Çulli, Bahauddin el-Amili’nin (ölümü 1622) matematikle ilgili Hulasat el Hisab adlı eserine ve Yahya b. Muhammed b. Muhammed el-Hattab’ın astronomi üzerine çalışmalarına eklediği açıklama ve şerhlerle tanınıyor. Bunların dışında Osmanlı bilim literatürüne katkısı matematik, geometri ve astronomi alanlarında birçok kaynakta anılıyor.

Ömer b. Ahmed el-Çulli, bıraktığı eserler yanında çok da öğrenci yetiştirdi. Bunlardan en meşhuru yine Diyarbakırlı olan divan şairi Molla Çelebi el-Amidi. Eserlerinin nüshalarına ise Âtıf Efendi Kütüphanesi, Cebeci Kütüphanesi, Manisa Kütüphanesi, Arkeoloji Müzesi Kütüphanesi, Milli Kütüphane, İzmir Milli Kütüphane, Nuruosmaniye Kütüphanesi, Kandilli Rasathanesi Kütüphanesi, Çorlulu Ali Paşa Kütüphanesi, Beyrut Amerikan Üniversitesi Kütüphanesi gibi mecralarda ulaşılabiliyor.

Diyarbakırlı matematik, astronomi ve coğrafya bilgini Ömer b. Ahmed el-Çulli’nin, Bahauddin el-Amili’nin eseri Hulasat el Hisab’a dair şerhinden bir bölüm. Bu 1695-96 tarihli elyazması Milli Kütüphane’de bulunuyor.
Tovmas Zavzavatcıyan’ın Ermeni toplumu içinde önemli bir eğitimci olarak anılması, öncelikle eğitim, yoksulluk, eşitlik gibi konulardaki fikirlerinden kaynaklanıyor. Fotoğraf Dikran Mgunt’un ilk cildi 1950’de New York’ta basılan <em>Amida Yankıları</em> kitabından. (Huşamadyan)
Tovmas Zavzavatcıyan’ın Ermeni toplumu içinde önemli bir eğitimci olarak anılması, öncelikle eğitim, yoksulluk, eşitlik gibi konulardaki fikirlerinden kaynaklanıyor. Fotoğraf Dikran Mgunt’un ilk cildi 1950’de New York’ta basılan Amida Yankıları kitabından. (Huşamadyan)

Tovmas Zavzavatcıyan

19. yüzyılın ortalarına doğru, birtakım merkezî düzenlemelerle başlayan süreç, Diyarbakırlı Ermeniler açısından çok canlı bir eğitim hayatına vesile olmuştu. 1842’de Diyarbakır’da doğan Tovmas Zavzavatcıyan da döneminin en tanınan eğitim insanlarından biri.

Zavzavatcıyan, 1860’ta Kudüs Ruhban Okulu’nda eğitim aldı. 1865’te Diyarbakır’da kendisi gibi eğitime gönül verenlerle birlikte Hayrenaser (Vatanperver) Cemiyeti’ni kurdu. Bu cemiyet aynı yıl Hayrenasirats Okulu’nu açtı. Bu, kız ve erkek öğrencilerin birarada okuduğu, karma bir okuldu.

Zavzavatcıyan’ın diğer önemli bir çalışması da yetişkinler için pazar günleri düzenlenen dersler ve söyleşilerdi. Amaç, özellikle yoksul katılımcıları meslek sahibi olmaya teşvik etmek, dilenmeye ya da kiliseden alacakları yardıma muhtaç bir hayattan kurtarmaktı. Bunlar, bazı dinî otoriteleri ve zengin tüccar kesimi hoşnut etmiyordu. Zavzavatcıyan bununla mücadele için bildiği yolu seçti ve Cehalet ve İlericilik, Norayr adlı iki oyunu Hayrenasirats Okulu öğrencileriyle sahneledi. Topluluğun din adamlarının kendisine ve okuluna yönelik baskı ve yıldırma çabalarını tiyatro yoluyla hicvediyordu. Bunun da bir sonucu olacaktı. Nihayetinde Diyarbakır Ermeni Piskoposu Hagop Papazyan’ın şikâyetleri sonucunda, Nisan 1872’de Hayrenasirats Okulu kapatıldı. Tovmas Zavzavatçıyan uzun süre öğretmenlikten uzak kaldı ve 1911’de yaşama veda etti.

Naum Faik Palak

Özellikle dil alanındaki çalışmalarıyla bilinen, ismi “Süryani Rönesansı”nın bir parçası olarak anılan aydın, yazar Naum Faik Palak, 1868’de Diyarbakır’da doğdu. Süryanice, Türkçe, Kürtçe, Farsça ve İngilizce dillerine hâkimdi. 20 yıl boyunca Diyarbakır Meryem Ana Kilisesi içinde bulunan rüştiye (ortaokul) derecesindeki Süryani okulunda öğretmenlik yaptı. Daha kısa süreli olsa da Beşiri’ye bağlı Hashas köyünde, Adıyaman ve Urfa’daki Süryani okullarında öğretmenlik görevinde bulundu.

23 Temmuz 1908’de ilan edilen II. Meşrutiyet ile tüm imparatorluk coğrafyasında basın yayın hayatı bir ivme kazanmıştı. Bu süreçte Naum Faik Palak’ın girişimleriyle Süryanice basın faaliyetlerinin ilk örneğini oluşturan Kevkeb Medınho (Şark Yıldızı) gazetesi çıkmaya başladı. Süryani harfleri kullanılarak ağırlıklı olarak Türkçe, Süryanice ve Arapça olarak çıkan gazete, 1910-1912 yılları arasında 43 sayı yayımlandı.

Trablusgarp Savaşı’nın başlaması, gayrimüslimlere yönelik saldırıların artması üzerine Naum Faik Palak ailesi ile birlikte 1912’de Amerika’ya göç etti. Yayıncılık faaliyetlerini burada da sürdürdü. 1930 yılında hayatını kaybetti.

Kendisinin çoğu filoloji alanında olmak üzere 40’a yakın kitabı mevcut. Eserlerinden bazıları: Türkçede Bulunan Süryanice Sözcükler, Ermenice ve Kürtçede Bulunan Süryanice Sözcükler, Süryanice Okumanın İlkeleri, Amerika’ya Göç Eden Süryanilerin Tarihi, Urfa ve Nusaybin Medreseleri Tarihi, Diyarbakır Şehrinde Arapça Konuşan Halkın Dilinde Argo, Süryanice, Arapça, Türkçe Marşlar.

Süryani alfabesi ile Osmanlıca çıkan Beth Nahrin’in 15 Mart 1930 tarihli nüshasında 5 Mart’ta ölen öğretmen, bu derginin de editörü olan Naum Faik Palak’a dokunaklı bir şekilde veda ediliyor. Horiepiskopos Favlus Şmeil’in yazdığı şiir “var gücüyle direnmişse dahi hastalıktan kurtulamadı” diye anılan Palak ile birlikte ölüm karşısındaki çaresizlik ve hayatın acımasızlığı üzerine: “Ölümün hasadı daima hilelidir.” (Çeviren: Horiepiskopos Gabriel Akyüz)
Şair yanı da bulunan Şeyh Abdurrahman Aktepe, ilgi duyduğu felsefe, mantık, astronomi ve kimya alanlarında eserler bıraktı. Kendisi fotoğrafta solda görünüyor, yanındaki ise kardeşi Muhammed Can Aktepe. (Aktepe Aile Koleksiyonu, DKVD Diyarbakır Kent Arşivi)
Şair yanı da bulunan Şeyh Abdurrahman Aktepe, ilgi duyduğu felsefe, mantık, astronomi ve kimya alanlarında eserler bıraktı. Kendisi fotoğrafta solda görünüyor, yanındaki ise kardeşi Muhammed Can Aktepe. (Aktepe Aile Koleksiyonu, DKVD Diyarbakır Kent Arşivi)

Şeyh Abdurrahman Aktepe

1854’te Diyarbakır’ın Çınar ilçesine bağlı Aktepe köyünde doğdu. İlk eğitimini babası Nakşibendî-Hâlidî şeyhi Hasan-ı Nurani’den aldı; Arapça, sarf ve nahiv bilgisini Şam’daki medreselerde geliştirdi. Eğitimini tamamladıktan sonra kendisi de Aktepe köyündeki medresede müderrislik yaptı.

“Ruhi” ve “Şemseddin” mahlaslarıyla, didaktizmi ve lirizmi zarif bir ustalıkla buluşturan şiirler yazan Şeyh Abdurrahman Aktepe, felsefe, mantık, astronomi ve kimya ilimlerine özel ilgi duyuyordu.

Diyarbakır ve çevresindeki ay, güneş, yıldız ve gezegen hareketlerini takip etmiş, güneş sisteminin ceviz kabuklarından bir modelini yapmak istemişti. Kifâyetü’l Ewqât ismini taşıyan, sadece astronomi üzerine bir eseri mevcut. Kitâbü’l Mantık, mantık ve felsefeye dair konularda her biri 90 sayfadan oluşan iki ciltlik eseri. Kitâbü’l Tıb adlı eseri ise çeşitli hastalıkların tedavisi ve bazı ilaçlar hakkında özlü bilgiler içeriyor.

Şeyh Abdurrahman Aktepe, 1910 yılında hayatını kaybetti.

Viktorya Hanım

Daha çok anılageldiği şekliyle Viktorya Hanım, 1917-1932 yılları arasında Süryani Kadim Kilisesi Patriklik görevinde bulunmuş olan Mor İğnatius III. İlyas’ın (İlyas Şakir) kız kardeşinin kızı oluyor. Dayısı patriklik görevinden önce 1908 yılında Diyarbakır Metropolitliği’ni yürütürken, Süryani toplumunun eğitimi konusuna eğilmişti. Kız çocuklarının eğitim imkânlarının geliştirilmesine özel olarak önem veriyordu. Bu sırada Mardin Amerikan Protestan Koleji’nde öğrenimini tamamlayan Viktorya Hanım, dayısının talebi üzerine Diyarbakır’da açılan Süryani İnas (Kızlar) Mektebi’nde öğretmenlik görevine başladı.

Süryanicenin yanı sıra iyi derecede İngilizce ve Arapça bilen Viktorya Hanım, Meryem Ana Kilisesi’nin hemen yanında bulunan okulda 60 öğrencisiyle eğitim-öğretime başlamıştı. Süryanicenin yanı sıra Türkçe ve İngilizce, matematik, güzel yazı, din, elişleri, beslenme gibi çok çeşitli dersler veriyordu. O dönem Diyarbakırlı Süryani toplumu içinde etkisi hissedilen bir eğitim insanıydı.

Viktorya Hanım, Diyarbakırlı Süryani toplumunda özellikle genç kızların eğitim hakkına ulaşabilmesi konusunda emeği olan önemli bir isim. 1940’larda çekilen bu fotoğrafta kendisi yoksa da onun da eğitim verdiği Meryem Ana Kilisesi’nin hemen yanındaki Süryani İnas Mektebi ve öğrenciler görünüyor. (Adnan Palakoğlu Koleksiyonu, DKVD Diyarbakır Kent Arşivi)
Viktorya Hanım, Diyarbakırlı Süryani toplumunda özellikle genç kızların eğitim hakkına ulaşabilmesi konusunda emeği olan önemli bir isim. 1940’larda çekilen bu fotoğrafta kendisi yoksa da onun da eğitim verdiği Meryem Ana Kilisesi’nin hemen yanındaki Süryani İnas Mektebi ve öğrenciler görünüyor. (Adnan Palakoğlu Koleksiyonu, DKVD Diyarbakır Kent Arşivi)
Diyarbakır ve kültürü üzerine en fazla çalışanlardan biri olan Şevket Beysanoğlu boşuna “Diyarbakır’ı tanıtan adam” olarak bilinmiyor. Kendisinin dört ciltlik Diyarbakırlı Fikir ve Sanat Adamları başlıklı eseri Diyarbakır Hafızası’nın bu sergisinde fazlasıyla yararlanılan bir kaynak oldu. (Sağdaki fotoğraf: Şevket Beysanoğlu Koleksiyonu, DKVD Diyarbakır Kent Arşivi)
Diyarbakır ve kültürü üzerine en fazla çalışanlardan biri olan Şevket Beysanoğlu boşuna “Diyarbakır’ı tanıtan adam” olarak bilinmiyor. Kendisinin dört ciltlik Diyarbakırlı Fikir ve Sanat Adamları başlıklı eseri Diyarbakır Hafızası’nın bu sergisinde fazlasıyla yararlanılan bir kaynak oldu. (Sağdaki fotoğraf: Şevket Beysanoğlu Koleksiyonu, DKVD Diyarbakır Kent Arşivi)

Şevket Beysanoğlu

Diyarbakır ve kültürü üzerine uzun yıllara yayılan çalışmaları nedeniyle “Diyarbakır’ı tanıtan adam” olarak anılan Şevket Beysanoğlu, 1920’de Diyarbakır’da doğdu. Babası Diyarbakırlı bilgin Beysanzade Molla Ahmet’ti. İlk ve orta öğrenimini Diyarbakır’da tamamladıktan sonra 1942’de Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olarak serbest avukatlığa başladı. Beysanoğlu’nun, 1956’da başladığı Diyarbakır’ı merkeze alan çalışmaları ise yaşamının sonuna kadar devam etti.

Esas olarak Osmanlı’da 16. yüzyılda başlayan Ali Emiri Efendi, İbnülemin Mahmud Kemal İnal gibi isimlerin öncüsü olduğu biyografi geleneğinin Cumhuriyet dönemi temsilcilerinden biriydi. Beysanoğlu’nun, Diyarbakır gibi belli bir coğrafi alana özgü yaşam öykülerine odaklanmasıyla daha çok Ali Emiri Efendi’nin izinden gittiği söylenebilir.

Şevket Beysanoğlu, Diyarbakırlı Fikir ve Sanat Adamları başlıklı dört ciltlik çalışmasında 4. yüzyıldan başlattığı biyografi derleme çalışmasını 20. yüzyıla kadar devam ettirdi. Bu serginin hazırlanması sırasında da temel kaynaklarımızdan olan, 421 biyografinin yer aldığı eserinde 174 bilim insanı, 228 şair ve yazar, beş hattat, sekiz bestekâr ve altı ressamın hayat öyküsüne yer veriyor. Tamamında ele alınan eser sayısını da 3.682 olarak kaydetmiş.

Beysanoğlu’nun eserlerinin 26’sı araştırma-inceleme kategorisinde. Derlediği 7 ve yayıma hazırladığı 11 kitap mevcut. Diğer eserlerinden bazıları: Anıtları ve Kitabeleriyle Diyarbakır Tarihi (3 cilt), Diyarbakır Folkloru (2 cilt), Ziya Gökalp için Söylenenler (4 cilt).

Yazın hayatına şiirlerle başlayan Beysanoğlu’nun ilk şiirlerinden biri de Diyarbakır üzerineydi:

Sinende doğdum senin
Sinende yatacağım
Bu can tende oldukça
Seni anlatacağım

Beysanoğlu, Diyarbakır’ı Tanıtma ve Turizm Derneği (sonradan Diyarbakır Tanıtma Kültür ve Yardımlaşma Vakfı oldu) kurucusu. Türkiye Yazarlar Birliği üyeliğinde de bulundu. Diyarbakır’ın tarihi, coğrafyası ve folkloru alanlarında yaptığı araştırma ve inceleme çalışmalardan dolayı 1990’da kendisine Dicle Üniversitesi tarafından fahri edebiyat doktoru payesi verildi. On bine yakın kitabın bulunduğu kütüphanesinin büyük bir kısmını Dicle Üniversitesi’ne bağışladı. 23 Nisan 2003’te Ankara’da yaşama veda etti.

Metin: Mehmet Şimşek


KAYNAKÇA

• Barsavm, E. (2005) Saçılmış İnciler: Süryanilerin Yazınsal Tarihi, (çev.) Zeki Demir, İstanbul Süryani Ortodoks Metropolitliği, İstanbul.
• van Berchem, M., Strzygowski, J. ve Bell, G. (2015) Amida, (ed.) Şeyhmus Diken, DİTAV Yayınları, Ankara.
• Beysanoğlu, Ş. (1996) Anıtları ve Kitabeleriyle Diyarbakır Tarihi, Cilt 1, Ankara.
• Beysanoğlu, Ş. (1957) Diyarbakırlı Fikir ve Sanat Adamları, Cilt 1, Diyarbakır’ı Tanıtma Derneği, İstanbul.
• Beysanoğlu, Ş. (1960) Diyarbakırlı Fikir ve Sanat Adamları, Cilt 2, Diyarbakır’ı Tanıtma Derneği, İstanbul.
• Beysanoğlu, Ş. (1978) Diyarbakırlı Fikir ve Sanat Adamları, Cilt 3, Diyarbakır’ı Tanıtma ve Turizm Derneği, Ankara.
• Çıkkı, M. F. (2019) Naum Faik ve Süryani Rönesansı, Kent Işıkları Yayınları, İstanbul.
• Diken, Ş. (2019) “Tıp Bayramı ve Amidli Aetius”, Bianet.
• Duygu, Z. (2013) “Zuknin Manastırı Süryani Kroniği (775) Özelinde İslam İdâresi Altındaki Hıristiyanlarda ‘Din Değiştirme’ Meselesi”, Milel ve Nihal, 10(2): 173-201, İstanbul.
• Günel, A. (1970) Türk Süryaniler Tarihi, Oya Matbaası, Diyarbakır.
• Işık, İ. (2013) Diyarbakır Ansiklopedisi, Cilt I-II, Elvan Yayınları, Ankara.
Kevkeb Medınho, 27 Ocak 1912, 11: 6-7.
• Konyar, B. (1936) Diyarbekir Kitabeleri, Cilt 2, Ulus Basımevi, Ankara.
• Mar Yeşua (1996) Urfa ve Diyarbakır’ın Felaket Çağı, Yeryüzü Yayınları, İstanbul.
• Süryani Mar Yeşua (1958) Vakayi’name, (çev.) Mualla Yanmaz, Şehir Matbaası, İstanbul.
• Şimşek, M. (2012) “Doğu-Batı Süryani Kilise Tarihinde Silvan ve Mar Marutha”, Uluslararası Silvan Sempozyumu (25-27 Nisan 2008), İstanbul.
• Şimşek, M. (2019) Süryaniler ve Diyarbakır, Kent Işıkları Yayınları, İstanbul.
• Tatoyan, R. (2020) “Diyarbakır – Okullar”, (çev.) Sevan Değirmenciyan, Huşamadyan.
TDV İslâm Ansiklopedisi, Cilt 2, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul, 1989.
TDV İslâm Ansiklopedisi, Cilt 21, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul, 2000.
TDV İslâm Ansiklopedisi, Cilt 27, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul, 2003.
• Yousif, E. (2009) Süryani Vakanüvisler, (çev.) Mustafa Aslan, Doz Yayınları, İstanbul.

KENTE KÜLTÜRLE,<br>SANATLA DOKUNUP GEÇENLER
SONRAKİ BÖLÜM
KENTE KÜLTÜRLE,
SANATLA DOKUNUP GEÇENLER