Boş bir sikke pulu iki kalıp arasına yerleştirilir, üst kalıba bir çekiçle vurulmaya başlanırdı. Her darbeyle birlikte kalıplardaki tasvir ve yazı biraz daha geçerdi sikke pulunun üzerine. Metal dönüşür, kalıptan çıktığında yeni bir varlık, başka bir anlam kazanırdı.
Sikkeler, kullanıldıkları malzemeden ve üretim sürecinin kendisinden fazlasını ifade ettiler tarihin her devrinde bağımsızlığın ve gücün sembolü oldular. Devletin başına geçen hükümdarın sikke basması her daim önemli bir egemenlik göstergesi sayıldı.
İslamiyet’in ilk yıllarında sikke basılmamış, o sırada tedavülde bulunan Doğu Roma ve Sasani sikkeleri kullanılmıştı. Sonraki yüzyıllarda sikke darbedip/bastırıp hutbe okutmak, İslam devletlerinde de önemli meşruiyet araçlarından biri haline geldi.
Basılan altın sikkelere “dinar”, gümüş sikkelere “dirhem”, bakır sikkelere ise “fels” adı verildi. Altın sikkeler genellikle tahta çıkan hükümdarın saltanatının meşruiyetini gösteren en önemli göstergelerdendi. Amid ismiyle anıldığı devirlerden bugünkü Diyarbakır’a, bölgede hüküm sürmüş büyük devletlerin hemen hepsi altın sikke bastırdılar.
Neredeyse bin yıl boyunca aralıksız sikke basılmış olması, Diyarbakır’ın her dönem önemini koruduğunun göstergelerinden biri. Büyük devletlerin altın sikke bastırmaları kentin siyasi açıdan taşıdığı önemi ortaya koyuyor, ama bununla birlikte şehirdeki ekonomik hayatın canlılığına dair de önemli bir delil sunuyor bugüne.
Başlarda İslami sikke geleneğinde sikkelerde resim/tasvir yer almazdı; onun yerine hükümdarın adı, unvanları, sıfatları ile dualar ve Kelime-i Tevhid gibi dinî ibareler bulunurdu. Bu durum tasvir/resim yasağıyla açıklanabilir. Ancak Artuklular, Zengîler, Eyyubîler bu geleneğin dışına çıkarak sikkelerinde resim de kullandılar. Melik Salih Mahmud, Amid şehrinde sikke bastıran ilk Artuklu hükümdarı oldu. Kendisi, Diyarbakır surlarına da işlenen çift başlı kartal/karakuş figürünü sikkelerde kullanan ilk hükümdar.
13. ve 14. yüzyıllarda Rum Selçuklularının zayıflayarak Moğol vesayeti altına girmesiyle Anadolu’da bir otorite boşluğu meydana geldi. Bu dönemde ve sonrasında Diyarbakır bölgesine hâkim olan Mardin Artukluları ve Akkoyunlular gibi Türkmen hanedanlar, kendi adlarına sikke bastırdılar.
Akkoyunluların Amid’de bastırdığı sikkelerin en erken tarihli olanlarında Bayındır boyunun damgası mevcut. Bu hanedan mensuplarından Amid’de ilk sikke bastıran ise Hamza Bey olarak kayıtlara geçti.
Akkoyunlulardan sonra Diyarbakır bölgesinde Safevîlerin hâkimiyeti yaşandı. Bu değişimin etkilerini siyasi açıdan olduğu kadar kültürel çerçevede de takip etmek mümkün. Nitekim Safevîlerin ilk hükümdarı Şah İsmail adına Amid’de bastırılmış sikkelerin ön yüzünde ortada, Kelime-i Tevhid ile birlikte “Ali veliyyullah” yazısı ve çevresinde de On İki İmam’ın adları mevcut. Arka yüzünde ise şahın adı ve unvanı ile sikkenin basım yeri ve tarihi yer alıyor.
Kanuni Sultan Süleyman döneminde altın sikke bastırılan darphaneler arasında Amid önemli bir yer teşkil ediyordu. Amid’deki darphanede altının yanı sıra gümüş ve bakır sikkeler de bastırıldı. Kanuni Sultan Süleyman adına 1520’de Amid’de bastırılan bakır sikkenin önemli özelliği de, Artuklular döneminde kullanılmış çift başlı kartal figürünün yeniden kalıba dökülmesiydi.